Inspire – Inquire - Innovate (İlham ver, Sorgulat, Yenilikçi ol) Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bir okulun sloganı
Akreplerle uyanmak nasıl bir duygu? Yedi sekiz yaşlarımdayken babam beni çöle götürürdü. Çölde yaşayan bir kabile reisi bana av köpekleri ve şahinlerle avlanmayı öğretirdi. Babam beni çölde bırakıp döner ve günlerce bu yaşlı reisin çadırında kalırdım. Kamp ateşi etrafında oturup çöl bedevilerinin anlattığı doyumsuz hikâyeleri ve efsaneleri dinlerdim. Çölde geceler çok soğuk geçerdi ve sıcak bir yatakta yatmanın keyfi tarifsizdi. Ama çoğu kez korkunç bir acıyla uyanırdım ve akrepler tarafından ısırıldığımı anlardım. Sanırım onlar da sıcak yatağımı paylaşmaya ve ısınmaya gelirlerdi. Kabile şefi, akrebin soktuğu yerin üzerine kamp ateşinden kalan külleri basar ve ağrımı dindirirdi. Akreplerin neden sadece beni soktuğunu o çocuk günlerimde anlayamazdım. Bunun iki izahı olabilirdi; belki de diğerleri uyumadan önce yataklarını kontrol edip akrepleri uzaklaştırıyorlardı ama asıl sebebini çok sonra öğrenecektim ki, kabile şefi özellikle yavru akrepleri toplayıp benim yatağıma bırakıyordu. Aradan uzun yıllar geçti ve ben yine bir çöl seyahatimde kocaman siyah bir akrep gördüm. Topuğumu akrebe doğru uzattım ve ayağımı sokmasına izin verdim. Biraz acı dışında hiçbir şey olmadı çünkü vücudum alışmıştı. O şefin yapmak istediği de buydu; küçük akrepler sayesinde aşılanmış ve ölümcül çöl akreplerine karşı bağışıklık kazanmıştım. Canımı acıtan her şeyin ‘kötü’ olmadığını ve genellikle bana ‘iyilik’ ve dayanıklılık kazandırdığını anlamıştım. Akreplerin tehdit hissetmedikçe zararsız olduğunu ve asıl korkulması gerekenin insan suretindeki ‘akrepler’ olduğunu da öğrenmiştim. Özellikle Ortadoğu Coğrafyasında…
İlham verici Lider nasıl olur? Geçen ay Emirates uçağıyla Dubai’den Pakistan’ın Karaçi havaalanına uçarken izledim yukarıdaki anekdotu. Dubai Emir’i Şeyh Muhammed Bin Raşid Al Maktoum’un çocukluk anısı. İktidardaki 50 yılını kapsayan ve 50 anısını anlattığı Qissatı (Hikayelerim) kitabından bir alıntı bu. Dubai Şeyhi, B.A.E nin Başbakanı Al Maktoum’un hayatı gerçekten ilham verici ve ibret alınacak hikayeler, anekdotlarla dolu. Zaten Majesteleri de ‘Tamamlanmamış Biyografim’ adını verdiği bu kitabını özellikle gelecek nesillere rehber olsun ve ilham versin diye kaleme almış. Babası Şeyh Raşid’ten devraldığı liderlik ve bilgelik mirasını kullanarak 50 yılda Dubai’yi küçük bir balıkçı kasabasından nasıl bir mega kente dönüştürdüklerini anlatmış. Israrlı bir liderlik vizyonu sayesinde Dubai’yi sadece muhteşem bir metropole dönüştürmemiş, 72 milletin huzur içinde bir arada yaşadığı bir toplum modeli de oluşturmuş. Adeta ıssız çöl toprağını altına çevirmiş; metrekaresi milyon dolar eden gökdelenler, iş kuleleri, limanlar ve havaalanlarıyla donatmış Dubai şehrini.
Liderler neden devrilir? Kitabının ‘Kralların kralına bir ziyaret’ adlı bölümünde, 1971 yılında babasıyla gittiği İran seyahatinde gözlemlediği iki farklı sahneyi ve şahit olduğu bu yaman çelişkinin kendisine unutulmaz bir ders verdiğini hatırlatıyor. ‘’Çocukken dedem Şeyh Said’in herkesten önce uyanıp sabah namazına gelecek cemaati için kuyudan su çektiğini ve camiye taşıdığını hatırlarım. Ülke yöneticilerinin neden etraflarında bir illüzyon yaratıp ‘ulaşılmaz’ göründüklerini ve neden kendilerini halkın üzerinde ve ‘asil’ gördüklerini bir türlü anlayamam. Bu kibir ve gösteriş yüzünden kendi halklarından iyice uzaklaşıp halk tarafından devrildiklerine çok tanık oldum. 1971 yılıydı, İran Şahı Pehlevi tarafından Pers İmparatorluğu’nun 2500. Kuruluş yıldönümünü kutlamak için düzenlenen muhteşem törene katıldık. Pehlevi kendisini Şahların Şahı ‘Şehinşah’ olarak ilan etmiş ve dünyanın önde gelen 50 ülke liderini bu kutlamaya davet etmişti. Kutlama için harcanan para korkunçtu; 100 milyon dolar gibi o dönem için dudak uçuklatan bir rakama mal olmuştu. Kutlamalar sona erdikten sonra dönüş yolunda yoksul İran köylerinden geçtik çoğunun elektriği bile yoktu. Başkent Tahran’daki sarayın ihtişamına ne kadar uzaktılar. İran Şahı’nın halkından kopuk yönetim tarzıyla bizim emirliklerde uyguladığımız yönetim tarzı ne kadar farklıydı. Babam Raşid’in gün boyunca halkıyla nasıl iç içe olduğunu görürdüm; her yeni projeye başlarken mühendisleri, işçileri toplar, fikirlerini sorar ve öğle yemeklerini onlarla yerdi. İran’daki görkemli kutlamadan 8 yıl sonra ‘Kralların kralı’ Pehlevi’nin iktidarı sona erdi ve bir halk ayaklanmasıyla devrildi. Humeyni ve Mollalar iktidara geldi.
Dubai’ye Havaalanı şart mıydı? Qissati kitabının ilerleyen bölümlerinde, Şeyh Al Maktoum babasıyla Londra’ya ilk seyahatini şöyle anlatıyor. 1959 yazındaki o Londra gezisi hayatımın dönüm noktalarından biridir. Babam (dönemin Dubai Emiri Şeyh Raşid) bu seyahat için günlerce hazırlık yapmıştı, elde etmek istediği önemli kazanımlar vardı. İngilizlerle aramız o dönemde iyiydi ama içten içe ülkemizi terk edecekleri günü iple çekiyorduk (B.A.E. o yıllarda İngiliz sömürgesiydi). Londra’ya gitmek için komşu emirlik olan Sharjah havaalanına gittik ama babamın hayali Dubai’de de bir havaalanı açmaktı. İngilizler bu isteğini reddediyor ve Sharjah’daki havaalanının emirlikler için yeterli olduğunu öne sürüyorlardı. Londra havaalanına indiğimizde ne kadar kalabalık olduğunu görünce şok oldum. Devasa büyüklükteki meydanı bir sürü uçakla doluydu. Havaalanı bir ülkenin aynasıdır, gücünü ve ticari hacmini yansıtır. Milyonlarca insanın arzusunu gerçekleştirir. Seyahatimizin amacı da buydu: Dubai havaalanı için İngilizleri ikna etmeye gelmiştik. Acaba bir gün Londra’nınki kadar büyük olacak mıydı? Dönemin İngiliz Başbakanı Harold Macmillan (ben ona Şeyh Macmillan diyordum) bizi bekliyordu. Uzun müzakerelerden sonra havaalanı iznini koparmayı başarmıştık. 1985’te en büyük hayallerimden birini gerçekleştirdim ve Emirates Havayolları kuruldu. Bugün geldiğimiz noktada Dubai Al Maktoum Uluslar arası Havaalanı dünyanın en çok yolcu ağırlayan havaalanı oldu. Yılda 20 milyondan fazla turist çekiyoruz 113’ten fazla uçağımız var. Limanlarımız da dünya çapında oldu.
Dubai Emiri, kitabının sonunda şöyle özetliyor Dubai’nin kuruluş felsefesini; İmkansız denilen şey bir bakış açısıdır; kişiden kişiye anlamı değişir. Ne istediğini bilen kimse için dünyanın bütün kapıları sonuna kadar açılır.