2022’de Bursa’nın Yenikarağaç köyü yakınındaki fabrikamıza yeni taşınmıştık. Komşu köyün muhtarıyla tanışmak ve eleman ihtiyacımız olduğunu söylemek için köy kahvesine uğradık. Kahvede oturan dayıların keyfi yerinde görünüyordu. Selamımızı alıp masaya buyur ettiler, bize çay söylediler. Kısa bir hoşbeşten ve ‘Ne olacak bu memleketin hali?’ faslından sonra dayılardan biri beni şok eden bir yorum yaptı: ‘’Sen bizi boş ver de yiğenim, Çin’e dikkat et! Çin Tayvan’a dalarsa Dünya çok karışır’’ dedi. Kahvedeki dayı ‘büyük resmi’ görmüştü. Küçümsemek için söylemiyorum bunu; ‘kahvede oturan dayı’ klişesi mizah konusudur; her şeyi ‘dıj güşlere’ bağlayan bu dayılar boş boş oturup bütün gün komplo teorisi üretirler lakin bu dayı, analizinde çok haklıydı.
Çin neden Tayvan’ı almak istiyor?
Bu yazıda, dayının analizini temel alarak size ‘Büyük Resmi’ anlatmaya çalışayım. Kahvedeki dayılara anlatır gibi; Tayvan üzerinden Çin – ABD rekabetini, Tayvan’ın Çip teknolojisindeki ezici üstünlüğünü anlatayım. ABD dolarının dünyadaki tek rezerv para olması ve Çin ile Rusya işbirliğinin doları nasıl tehdit ettiğini birbirine bağlayayım. Çin, Tayvan’ın tarihsel olarak kendisine ait olduğunu savunuyor. Tayvan Çin’in doğu kıyısında bir ada ülkesidir. 1949’daki Çin İç Savaşı sonrası anakara Çin’den ayrılıp özerkliğini ilan etmiş ve ABD tarafından bu güne kadar desteklenmiştir. Tayvan, ABD’nin Asya’daki en önemli müttefiklerinden biridir. Kıbrıs’ın 4 katı büyüklüğündeki adada 23 Milyon Çinli yaşamaktadır. Çin’in dış politikasının temel taşlarından biri “tek Çin” ilkesidir. Bu ilkeye göre Tayvan bağımsız bir ülke değil, Çin’in bir parçasıdır. Çin’in Pasifik’e açılmasında ve ABD’nin bölgedeki etkisini dengelemesinde kritik bir rol oynar. Çin, Tayvan üzerindeki kontrolü sağlayarak ABD’nin bölgedeki etkisini azaltmayı hedefliyor. Bu durum, Çin-ABD rekabetinin Tayvan üzerinden şekillenmesine neden oluyor.
Tayvan nasıl yüksek teknoloji lideri oldu?
Tayvan’ın Çin’e olan coğrafi yakınlık ve etnik bağlılığından daha önemlisi, ABD ile olan askeri yakınlık ve teknolojik bağlılıktır. ABD tarafından korunmakta ve ABD’ye en gelişmiş çipleri tedarik etmektedir. Tayvan, özellikle yarı iletken üretiminde dünya lideridir. Apple, NVIDIA, Qualcomm gibi ABD’nin dev şirketleri; en gelişmiş çiplerini Tayvan’da ürettiriyor. Çin Tayvan’ı tekrar ülkesine katarak onun ekonomik ve teknolojik gücünü kendi kalkınmasına entegre etmek istiyor. Küresel elektronik üreticileri için vazgeçilmez bir tedarikçi haline gelen Tayvan, özellikle pandemi döneminde çip krizinin merkezinde yer aldı. Bu da stratejik önemini daha da artırdı. Çin ile olan siyasi gerilim, Tayvan’ın çip üretimindeki kritik rolünü daha da görünür kıldı. Tayvan, dünyadaki en gelişmiş çiplerin %90’ından fazlasını üretiyor. ABD ve Avrupa, Tayvan’a bağımlılığı azaltmak için kendi üretimlerini artırmaya çalışsa da Tayvan hâlâ en ileri teknolojiyi elinde tutuyor. En ileri teknoloji deyince elbette akla Nadir Toprak Elementleri (NTE) geliyor.
Trump’ın Çin’e fahiş tarife koymasının bununla ilgisi ne?
Çin, nadir toprak elementleri konusunda teknoloji lideri. NTE; savunma sanayii, elektrikli araçlar, rüzgar türbinleri, çip üretimi ve yüksek teknoloji ürünlerinde kritik rol oynuyor. Çin, küresel NTE üretiminin yaklaşık %60’ını, işlenmiş ürünlerde ise %85’ini kontrol ediyor. Geçtiğimiz ay Çin, NTE ihracatına ciddi kısıtlamalar getirdi. Bu karar, özellikle ABD savunma sanayii ve çip üreticilerini hedef aldı. ABD Başkanı Trump, buna karşılık Çin mallarına %100’e varan gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Çin ise özellikle ağır NTE’lerin askeri alanda yaygın kullanımının kendi ulusal güvenliği açısından risk oluşturabileceğini belirtti. Peki, bu nadir elementler gerçekten nadir mi bulunuyor? Bu elementler doğada genellikle yaygın minerallerin içinde düşük konsantrasyonlarda bulunur. Bu da onları ayrıştırıp saflaştırırken çevreye ciddi zararlar verir. Yani tonaj olarak az değiller ama toprak altından çıkarmak ve ayrıştırmak için yüksek teknoloji gerekiyor. Bu teknoloji başta Çin olmak üzere Rusya, ABD, Avustralya gibi birkaç ülkenin tekelinde bulunuyor. Örneğin, Eskişehir civarında yaklaşık 694 milyon tonluk rezerv bulundu. Bu miktar, Çin'den sonra dünyanın en büyük ikinci NTE rezervi olarak kabul ediliyor.
Tarifelerin ABD'nin dış borcuyla ilgisi var mı?
Evet, 2025 itibarıyla ABD’nin toplam dış borcu yaklaşık 35 trilyon doları aşmış bulunuyor. Bu dış borcu büyük ölçüde dış ticaret açığı ve bütçe açığından kaynaklanıyor. Borcun önemli kısmı Çin ve Japonya gibi ülkelerdeki yatırımcılar ile ABD içindeki özel sektör ve kamu kurumlarına ait. Trump’ın Çin’e yönelik yüksek gümrük tarifeleri, dolaylı olarak ABD’nin dış borcu ile ilişkili. Bu politikalar, ticaret açığını azaltarak dış borç baskısını hafifletmeyi ve yerli üretimi teşvik etmeyi hedeflemekte. Çin ile olan ticaret açığı, bu borcun önemli bir parçasını oluşturuyor. Trump, 2017’den itibaren “Önce Amerika” stratejisiyle dış ticaret açığını azaltmayı ve yerli üretimi sürdürmeyi hedefledi. Çin’den ithal edilen ucuz ürünler, yerli üreticileri zorlarken aynı zamanda dışa bağımlılığı artırıyor ve borçlanmayı tetikliyor. Tahminlere göre bu borcun önümüzdeki on yıl içinde 50 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. ABD’nin yüksek dış borcu uzun vadede doların rezerv para statüsünü riske sokabilir. Ancak kısa vadede dolar hâlâ küresel ticaretin ve finansal sistemin temel taşı konumunda.
Dolar nasıl Rezerv Para haline geldi?
2. Dünya Savaşı sona erdiğinde dünyanın bütün büyük ekonomileri çökmüştü, ABD hariç. 1944 yılında imzalanan Bretton Woods Anlaşması ile Dolar tek rezerv para haline geldi. Doların arkasında altın standardı vardı yani 35 dolar 1 ons altına eşitlendi. Bunun anlamı ABD Hazinesinin 35 dolar getirene 1 ons altını tereddütsüz vermeyi taahhüt etmesiydi. 1971’de bu taahhüt ABD için sürdürülemez hale geldi ve altın standardı bırakıldı. Dolar – Altın bağlantısı koptu. Lakin dolar gücünden pek bişey kaybetmedi çünkü başta petrol olmak üzere birçok emtia (önemli mallar) dolar ile alınıp satılıyordu. Dolar halen küresel ticaretin %80’inden fazlasında kullanılıyor. ABD Hazine tahvilleri güvenli liman olarak görülüyor ve merkez bankaları rezervlerini genellikle dolarla tutuyor. Doların bu konumu, ABD’ye düşük faizle borçlanma avantajı sağlıyor. Doların rezerv para haline gelmesi en çok petrol sayesinde, petrolün dolarla fiyatlanması ile oldu. Lakin bu yüzyılın petrolü NTE olacak gibi görünüyor.
Çin ve Rusya Dolar’a nasıl alternatif arıyor?
2025 itibarıyla ABD’nin 1 yılda ödemesi gereken faiz tutarı 1.5 Trilyon civarında. Bu rakam Türkiye’nin 1 yılda ürettiği bütün mal ve hizmetlerin toplamı kadar. ABD’nin süper güç statüsü zayıflarsa, dolar da tıpkı geçmişte İspanya’nın gümüşü, Hollanda’nın Guldeni veya İngiltere’nin Sterlini gibi rezerv para tahtından inebilir. Bu durumda, küresel ticaret sistemi derinden sarsılır, çünkü dolar üzerinden işleyen sistemin alternatifi henüz oluşmuş değil. Yüksek gümrük vergileri, Çin’den gelen ürünleri pahalılaştırarak ABD’li tüketicileri yerli ürünlere yönlendirmeyi (ya da ithalatı kısmayı) amaçlıyor. ABD’nin bu hamleleri Rusya ile Çin’in yakınlaşmasına ve enerji alanında işbirliği yapmalarına zemin hazırlıyor. Her iki ülke de kendi merkez bankası rezervlerinde doların payını azaltarak altın ve diğer para birimlerine yöneliyor. Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkelere petrol ve doğalgazını Rus Rublesi, Çin Yuanı ve diğer yerel para birimleriyle satmaya yöneliyor. Bütün bu gelişmeler dolardan kaçışı hızlandırıp, özellikle altın fiyatlarının rekor kırmasına sebep oluyor.
Rusya bu büyük resmin neresinde?
Rusya ile ABD arasında, askeri ve siyasi alanda olduğu gibi doğalgaz konusunda da ciddi bir rekabet yaşanıyor. ABD bir yandan petrol fiyatlarının düşmesini sağlayarak Rusya’nın ihracatına darbe vuruyor, ambargo uygulatarak petrol ve doğalgaz satmasına engel oluyor. Öte yandan kendi ürettiği sıvı doğalgazı (LNG) dünyaya pazarlamaya çalışıyor. Bu rekabet özellikle Avrupa ve Türkiye gibi enerji ithalatçısı bölgelerde yoğunlaşmakta. Rusya geleneksel olarak Avrupa’nın en büyük doğalgaz tedarikçisiydi. Ancak 2022’deki Ukrayna işgali sonrası Avrupa, Rus gazına olan bağımlılığı azaltma kararı aldı. Türkiye’nin ABD ile yaptığı LNG anlaşmaları, Rusya ve İran’ın pazar payını düşürmeye başladı. Avrupa Birliği, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ithalatını tamamen durdurmayı planlıyor. Bu durum, Rusya’yı köşeye sıkıştırıyor ve Çin’le ittifakını körüklüyor.
ABD Çin'in Tayvan'ı işgaline ses çıkarmazsa ne olur?
ABD Çin’in Tayvan’ı işgaline sessiz kalırsa, küresel güç dengesi Çin lehine kayabilir. ABD’nin Asya’daki itibarı ve Japonya, Güney Kore, Filipinler gibi müttefikleri nezdinde güveni sarsılır. Bu durum, ABD’nin Pasifik’teki caydırıcılığını zayıflatır. Çin yönetimi, “ABD bile bizi durduramadı” mesajıyla küresel nüfuzunu artırır; askeri ve siyasi gücünü pekiştirir. Çin, Tayvan’ı kontrol altına alarak Pasifik’te stratejik bir sıçrama tahtası elde eder. Bu senaryo, sadece Asya-Pasifik bölgesini değil, tüm dünyayı etkileyen bir kırılma noktası olur. Tayvan çip endüstrisinin kontrolü Çin’e geçer. TSMC gibi dev üreticiler Çin’in eline geçerse, ABD ve Batı teknolojik üstünlüğünü kaybedebilir. Küresel tedarik zinciri bozulur: Elektronik, otomotiv ve savunma sanayileri ciddi darboğaza girer. Rusya ve Çin yakınlaşması hızlanır. Yeni bir silahlanma yarışı başlar. Çin’in Tayvan’ı işgal etme planları, askeri uzmanlar tarafından farklı senaryolarla değerlendiriliyor. En olası yöntemler arasında hava indirme operasyonları, denizden çıkarma harekâtı ve abluka stratejileri yer alıyor.
Rusya, Çin'in Tayvan'ı işgaline yardımcı olur mu?
Evet, son raporlara göre Rusya, Çin'in Tayvan'a yönelik olası bir askeri müdahalesine dolaylı olarak destek veriyor. Sızdırılan belgelerde, Moskova’nın Çin’e yüksek irtifa paraşüt sistemleri, hava indirme ekipmanı ve amfibi araçlar verdiği belirtiliyor Rusya, Çin’e hava indirme birliklerinin eğitimi, zırhlı araçların havadan taşınması ve özel kuvvet operasyonları konusunda teknik destek sağlıyor. ABD basınında yer alan haberlere göre Rusya, hava indirme birliklerini eğitme ve zırhlı araçların havadan indirilmesi konusundaki uzmanlığını Pekin yönetimi ile paylaşıyor. Bu işbirliği, Çin Ordusuna Tayvan’ın savunma hatlarını aşmak için kritik bir avantaj sağlar. Rusya'nın askeri desteği bu krizi küresel bir çatışmaya dönüştürebilir. Enerji piyasalarında dalgalanma yaratabilir; petrol ve doğalgaz fiyatları hızla yükselebilir. Rusya gibi Çin de ekonomik yaptırımlarla karşılaşabilir.
Buraya kadar okuduğunuz bu iç karartıcı yazıyı komik bir dokunuşla bitireyim. Çin’li bir üretici ABD’ye 100 Bin adet tişört satmış, tanesinde 4.5 dolar kar etmiş ve bu ihracattan toplamda 450 Bin dolar kazanmış. Tişörtün üzerinde şu yazı varmış: Çin’i boykot edin!