BALON BALIĞI ÇİFTLİĞİ KURULUR MU ?

30 okunma Mayıs 2024

Nisan ayında enteresan bir haber düştü ekranlara: Balon balığı avlayanlara verilen ödülün % 100 arttırıldığı duyuruldu. Resmî Gazete ’de yayınlanan yönetmelik uyarınca balon balığı başına (aslında kuyruğuna) ödenecek ücretin 12.5 TL’den 25 TL’ye çıkarılmasına karar verilmişti. Bu haberi okuyunca aklıma balon balığı üretim çiftliği kurmak geldi. Şaka bir yana, nedense yıllar önce okuduğum bir kitaptaki ‘Kobra Etkisi’ anekdotunu hatırladım. Duymamış olanlara anlatayım. Gerçi başından uyarayım, bu anekdot muhtemelen gerçek değil uydurmadır lakin yine de kıymetli dersler içermektedir, okumaya değer.

 

Kobra Etkisi: Para her sorunu çözer mi?

1858-1947 yılları arasında süren Hindistan’daki Britanya egemenliği döneminin başlarında, İngiliz yetkilileri, Delhi bölgesinin ekolojik sistemi nedeniyle ciddi bir sorun yaşadı. Bu süre zarfında zehirli kobralar şehrin her tarafına yayılıp İngiliz yerleşimcilerin büyük kâbusu olmuştu. Kobra yılanları sorunundan kurtulmak için İngiliz yetkililer, benzersiz bir karar verdi. Buna göre kobra öldürüp derisini yetkililere teslim eden her Hintliye dolgun bir para ödülü verilecekti. Başlangıçta bu fikir başarılı oldu. Para ödülü, Delhi halkını adeta kobra avcısına çevirmişti. Fakat zaman geçtikçe daha fazla kazanç elde etmek isteyen açgözlü Hintliler bahçelerinde kobra yılanı yetiştirmeye başladı. İşi abartıp kobra çiftliği kuran ve büyük kazançlar elde edenler oldu. Durumu fark eden yetkililer ödül sisteminden vazgeçme kararı aldı. Böylece Hintliler, değersiz hale gelen kobralarla birlikte aynı mekânda yaşamak zorunda kaldı. Üstelik kobraların ‘bakımı’ ve beslenmesi ek bir maliyet getirdi onlara. Ödülün iptal edilmesi kararı üzerine birçok 'ödül avcısı', evlerinde yetiştirdikleri kobraları sokağa saldı. Bunun sonucunda Delhi sokaklarındaki kobra yılanlarının sayısı, ödül sisteminden önceki sayının bile üstüne çıktı. Ödül sistemi ters tepmişti.

Hükümetin Elindeki; Bumerang mı, Çekiç mi?

‘Elinde çekiç tutan, her şeyi çivi görür müş!’

Çok sevdiğim bu söz tam da Kobra etkisini tarif ediyor. Hükümetlerin elinde iki temel yetki vardır: dilediğine kaynak aktarma (yani hibe, kredi ve teşvik verme yoluyla ödüllendirme) diğeri ise: vergi salma ve ceza kesip tahsilat yapma.  Vergi koyma, ceza kesme, yasaklama tedbirleri bir nevi çekiç kullanmak gibidir. Prim, teşvik ve para aktarma şeklinde verilen ödüllendirme ise bumerang fırlatmaya benzer. Bumerang bazen hedefi vurur ama genellikle boş döner. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar hatırlar; Sovyetler Birliği’nin (SSCB) bayrağındaki simge orak-çekiçti. Demokratik devletlerde çekiç halen yaygın olarak kullanılırken orak yerini bumeranga bıraktı. Kobra Etkisi de bir nevi ‘bumerang’ etkisidir. Bazı uygulamalar, bir sorunu çözmeye çalışırken işleri daha kötü hale getirmeye yol açar. Burada asıl sorun; sebebi değil sonucu ortadan kaldırmaya çalışmaktır, sonuçtan sebebe giden çözümler genellikle ters teper. Tarihte ve literatürde bununla ilgili sayısız örnek vardır, bizde bile…

‘Fare Etkisi’ gerçek mi?

Hindistan’daki Kobra hikayesinin uydurma olduğunu söylemiştim lakin şimdi anlatacağım vaka tarihi bir gerçek. Bu sefer coğrafya, Fransız Sömürgesi altındaki Güneydoğu Asya, yıl: 1887. Fransız Vali Paul Doumer, Vietnam’ın Hanoi kentine yerleşti ve burayı Paris, Londra’ya benzer çağdaş ve gelişmiş bir şehre dönüştürme görevini üstlendi. Şehirde reform programının uygulanmaya başlamasıyla Fransız Vali, onlarca kilometreye ulaşan drenaj kanallarının inşasını emretti. Fakat kanalların inşası 1902’ye kadar tamamlanamayınca bir çevre felaketine zemin hazırladı; drenaj kanalları sıçanlarla dolup taştı, Hanoi mahallelerini sıçanlar işgal etti. Başlangıçta Vali Doumer, sıçanları imha etmek için özel bir ekip oluşturdu fakat bu ekipten fayda görmeyince aklına ‘parlak’ bir fikir geldi; Hanoi’nin fakir insanlarından yardım istedi ve onlara öldürdükleri her sıçan başına para vereceğini ilan etti. Öldürdüklerini ispat etmek için de sıçanın kuyruğunu şehrin yetkililerine vermeleri yeterliydi.

‘Kuyruğunu’ yakalamak yeterli mi?

Kısa süre içinde, Hanoi yetkilileri çok büyük sayıda sıçan kuyruğu topladı. Bu sorunun ortadan kalkacağına inanan Genel Vali Doumer çok mutlu oldu. Ancak bu mutluluk çok uzun sürmedi. Sıçan kuyrukları birikmesine rağmen, Fransız yetkililer sıçanların çoğaldığını fark etti. Üstelik yeni bir tür kuyruksuz sıçan ortaya çıktı. Sadece kazanç elde etmek isteyen Hanoi halkı, kasıtlı olarak sıçanların kuyruklarını kesip tekrar serbest bırakıyordu ve böylece üremelerine sebep oldu. Bu hilenin farkına varan ve aldatıldığını anlayan Sömürge Valisi çok öfkelendi ve bu ödül programını derhal bitirme emrini verdi. Ancak iş işten geçmişti, Hanoi şehrinde sıçan sayısı gittikçe artıyordu. 1906 yılına gelindiğinde sıçanlardan kaynaklı veba salgının ortaya çıktı. Böylece ‘çekiç kullanıp’ sorunu çözeceğini sanan Vali’nin çözümü, bumerang gibi dönüp kendisini vurdu. Sorunların ‘kuyruğunu’ yakalamak değil kökenine inip sebeplerini ortadan kaldırmak gerektiği bir kez daha anlaşılmış oldu.

Prim Sistemi nasıl ‘Raydan’ çıktı?

Amerika’da 1860 yılında yaşanan bir başka olay neyse ki kimsenin hayatına mal olmadı lakin kötü planlanmış bir teşvik sisteminin nasıl suistimal edileceğine dair çarpıcı bir örnek oldu.. Hükûmet, o günlerde yapımı süren tren hattında çalışan işçilere, döşenen her mil başına ücret ödeneceğini açıklayınca işçiler, daha fazla para kazanmak için mevcut rotadan saparak daha uzun bir rota çizmişlerdi. Tren hattının yapımı yıllarca uzadı ve çok daha maliyetli oldu. ABD’den güncel bir örnek de yaban domuzlarının avlanmasıyla ilgili: Yaban domuzu ve çiftliklerden kaçıp yaban hayatına karışan evcil domuzlar ABD ve Kanada için ciddi bir problem haline geldi. Tarım alanlarına ve çiftliklere zarar veren bu hayvanların nüfusunu azaltmak için Amerikan Ordusu 2007-2008 yılında serbest avlanma kampanyasına start verdi. Avcılara yaban domuzu başına 40 USD ödül vermeye başladılar. Avlanan yaban domuzunun kuyruğunu getirmeleri (yine bir kuyruk hikayesi) ödülü almak için yeterliydi. Ancak zaman içinde görüldü ki, bu ödül sistemi de suistimale uğradı.

Haşhaş Ekimi teşvik edilir mi?

Gelen domuz kuyruklarının bir kısmı mezbahanelerden alınmıştı. Ödül avcıları doğadaki domuzları hariçten beslemeye başlamıştı. Toplu yaşadıkları arazilere besleyici yiyecekler bırakılıyor ve iyi beslenen domuzlar daha fazla ürüyordu. Domuz nüfusunun azalmadığını gören yetkililer fark etti ki, avcılar damızlık erkek domuzları tercih ediyor ve dişi domuzlarla zayıf bireylere pek ateş etmiyordu. Amaç kampanyanın uzun süre devam etmesiydi. Damızlık bir erkek domuz çok sayıda dişi domuzu dölleyeceği için toplam domuz popülasyonu, avlanma kampanyasına rağmen azalmıyor ve gelir kapısı olmaya devam ediyordu.

Afganistan dünya haşhaş ekiminin merkeziydi. 2002 yılında Afganistan'daki İngiliz yetkililer, Afgan çiftçilerine, haşhaş mahsullerini yok etmeleri karşılığında dönüm başına 700 dolar teklif etmişti. Bu, nakit programından ödeme almak için mümkün olduğu kadar çok ekmeye çalışan Afgan çiftçiler arasında haşhaş yetiştirme çılgınlığını ateşledi. Bazı çiftçiler bitkileri yok etmeden önce özsuyu hasat ediyor ve aynı ürün için iki kez ödeme dahi alıyordu. 

Tek mi Çift mi?

Kolombiya’nın başkenti Bogota’da hava kirliliğini azaltmak için araçların trafiğe çıkışına sınırlama getirildi. Tek-çift plaka uygulamasına geçildi. Sonu tek rakamla biten araçların bir gün, çift rakamla biten araçların ise bir sonraki gün trafiğe çıkmasına izin verildi. Uyanık sürücüler sahte plaka kullanmayı denerken yasalara saygılı olan çoğunluk ekstra arabalar satın alma yolunu seçti ve trafikteki araç sayısı azalacağına daha da arttı. Bu nispeten ‘masum’ örnekten çok daha korkunç bir hata daha yapılmış Kolombiya’da. Yönetime karşı direnen gerilla cesedi getirene, dolgun paralar ödeneceği söylenince, olan masum sivillere olmuş. Kaçırılıp öldürülen sivil halktan kişilere gerilla üniforması giydirilip korkunç kazançlar elde edilmiş. Kolombiya yani Güney Amerika deyince aklıma Uruguay ve Brezilya’dan yaptığımız et ithalatı (ethalat) geldi. Canlı sığırlar resmen okyanus ötesinden gemilerle taşındı.

Kobra Etkisi bize neler etti?

Et fiyatlarını düşürmek için Sn. Hükümetimiz en pratik yöntemi denedi ve et ithalatını serbest bıraktı. Sonuçta ülke proteinsiz, çiftçimiz ineksiz kaldı. Zira süt fiyatları da baskılanınca; hayvancılıkla geçinen çiftçiler kuyruğunu değil ineğin kendisini kesmek zorunda kaldı. Gıda fiyatlarını düşürmek için marketlere baskı(n) yapıldı. Neyse ki (henüz) karaborsacılık başlamadı, market rafları halen dolu. Konut satışını artırmak için bankalara baskı yapıp ucuz kredi vermeye zorlanınca konut fiyatları daha da arttı. Zira her kampanya müteahhitlere yaradı. Döviz fiyatları ve faizler baskılanınca halkın ve yatırımcının tasarrufları arsa ve konuta kaydı; konut fiyatları yine arttı. Sağlık sistemi de yanlış teşvik politikasından nasibini fazlasıyla aldı. Hastanelere hasta garantisi Doktorlara da yaptıkları ameliyat başına prim ödenmesi, pek çok gereksiz tıbbi müdahalenin yapılmasına yol açtı. Komplikasyonlar arttı, sağlık bütçesi korkunç rakamlara ulaştı. Olumsuz örnekleri çoğaltmak mümkün ancak yazıyı olumlu bir örnekle ve komik bir hikayeyle bitirelim. Doğru teşvik yönteminin sorunları nasıl ‘azaltarak’ bitireceğine dair sempatik bir anekdotla.

Gürültü teşvik edilir mi?

Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve mahallesindeki okulun yakınında küçük bir ev satın alır. Yaz aylarını yeni evinde huzur içinde geçirir. Ancak ders yılı başlayınca işler biraz değişir. Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp çağırarak tekmelerler… Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar ve onları durdurur. “Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde eğlenmekten hoşlanırdım. Bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve her çöp bidonunu tekmelerseniz size 3 TL vereceğim” der. Bu teklif, çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve şöyle der: “Çocuklar; enflasyon beni de etkilemeye başladı. Bundan böyle size sadece 2 TL verebilirim.” Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler çöp bidonlarını tekmeleyip gürültüye. Aradan birkaç gün geçer ve adam yine karşılar onları: “Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 1 TL verebilirim, tamam mı?” “Olanaksız bayım!” der içlerinden biri, “Günde 1 TL için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz!