KİBİR - MEVLÂNA HAZRETLERİ
Lokman Suresi-18. Ayet
Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirmeye yeryüzünde böbürlenerek yürüme çünkü Allah kibirle konuşan kendini beğenmiş çokça öğünüp duran hiç kimseyi sevmez.
Hadid Suresi- 23. Ayet
Elinizden giden şeylere üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle de şımarmayasınız diye böyle yaptık. Çünkü Allah, büyüklük taslayan ve insanlara karşı böbürlenen (kibirlenen) hiç kimseyi sevmez.
Hz. Mevlâna’dan Kıssadan Hisse İki Hikâye:
Hz. Mevlâna Cuma namazını kıldıktan sonra müritleri ile dergâhına doğru giderken, o bölgenin hem ayyaşı hem de delisi olan bir adam, Mevlâna’nın arkasına yaklaşarak,” Mevlâna Efendi, Cuma namazını kıldın, ellerini arkaya koyarak tespihini çeke çeke inine (dergâhına) gitmektesin. Sen bundan başka ne işe yararsın” diyerek laf atar.
Mevlâna’nın müritleri sarhoşun üzerine çullanarak yere yatırırlar ve birkaç tekme vurarak onu oradan uzaklaştırmaya çalışırlar. Mevlâna durur ve sarhoşa doğru döner ve “çok merak ediyorsan benimle dergâha gel, gör ve yaşayarak anlamaya çalış” der. Müritler hep bir ağızdan “Mevlâna Hazretleri bu ayyaş, sarhoş, deliyi dergâha mı götüreceksiniz? Asla olmaz” derler.
Mevlâna, bizim neler yaptığımızı ne işe yaradığımızı merak eden bir berduş dahi olsa ona yaptıklarımızı, ne işe yardığımızı göstermemiz ve inandırmamız gerekir. Allah dahi ne yaptığını ne işe yaradığını göstermek için bin türlü örneklerle bizlere ispat etmiyor mu? Biz Allah’ı görmediğimiz halde o’na ibadet edip bağlanmadık mı?
Sarhoş, Mevlâna’nın arkasından yürüyerek dergâha girer. Girdiğinde gördüklerine çok şaşırır.
Yoksul yüzlerce insanın oturmuş yemek yediğini, kiminin ibadet ettiğini, kimilerinin de bahçe ve inşaatlarda çalıştığını görür ve Mevlâna’nın elini öpmeye yeltenir.
Mevlâna’da “sen önce güzel bir yıkan, sonra tıraş ol ve sonra da karnını doyur, sonra yanıma gel ne yapman gerektiğini sana söyleyeyim” der.
Müritler, Mevlâna’ya itirazda bulunarak “Mevlâna Hazretleri bu sarhoşu dergâha mı kabul edeceksiniz? Bu sarhoş, buranın ahlakını ve düzenini bozar, kötü örnek oluşturur” derler.
MEVLÂNA OTURDUĞU YERDEN KALKAR. (Müritlerde hep birlikte ayağa kalkarak, Mevlâna’nın çevresinde toplanırlar).
Yoldaşlarım, biz bu dünyaya Allah’a ibadet etmeye, kötü yola düşmüşlere yol göstermeye, onlara güzel davranışlarımızla, güzel huylarımızla, doğru yaşantılarımızla emsal olmaya, yoldaş olmaya geldik. Bu sarhoş dediğiniz mui’mini, Allah bilerek yolumuza çıkardı. O da bize haddimizi bildirdi. BENİM VE SİZİN GÖREVİNİZ, BU KARDEŞİMİZİ GÜZEL HUYLARLA KAZANMAKTIR. GÜZEL HUYLU, DÜZGÜN YAŞANTISI OLANLARLA BİZİM İŞİMİZ OLAMAZ. ONLAR ZATEN DOĞRU YOLA ERMİŞLER. BİZİM İŞİMİZ, GÖREVİMİZ BÖYLE DOĞRU YOLU ARAYANLARLADIR.
MEVLÂNA MÜRİTLERİNE DÖNEREK “BİRÇOĞUNUZ; SARHOŞ, AYYAŞ, HATTA KÖPRÜ ALTLARINI MEKÂN TUTMUŞ ŞAHISLARDINIZ. ŞİMDİ İSE ALLAH’IN İNAYETİYLE BİRİLERİNİ VESİLE KILDI VE BURADA YAŞAMAYI, İNSANLIĞA HİZMET ETMEYİ NASİP EYLEDİ”, şimdi ise görüyorum ki kendinizi ondan üstün görüp, onu aşağılayarak KİBİR yapıyorsunuz. Allah ve ben kibirli insanları sevmeyiz der.
Sarhoş banyo yapar, tıraşını olur ve karnını doyurur. Mevlâna’nın yanına gelir. Sarhoş, Mevlâna’dan af diler. Mevlâna’da, affetme makamı “ALLAH” der.
Mevlâna sarhoşa sen ne iş yapabilirsin der. Sarhoş da geçmişte inşaat ustasıydım der. Patronum hak ettiğim ücreti vermeyince işi deliliğe vurdum, deliliği kendime mesken tuttum. Çalışmadan, kolay yoldan yaşamayı tercih ettim. Bugün burada varoluşum, sizin vesile oluşunuz ile buradayım. Bana ne iş verirseniz onu yapar, yaşamımı ders alan olarak sürdürürüm der.
Sarhoş önce tuvaletleri temizlemekle başlar, sonra mutfakta temizlik işlerine başlar. Sonra mutfakta çırak olarak görev yapar, sonunda da dergâhın büyütülmesine ve şu andaki Mevlâna Türbesi’nin inşaatında çalışır. En son geldiği mertebe ise Mevlâna’nın baş müritliği ve iyi bir inşaat ustalığı olmuştur.
KISSADAN HİSSE = II
Mevlâna Hazretleri, Cuma namazını kılmak üzere dergâhtan camiye doğru ilerlerken, saray vezirinden biri korumaları ile camiye gelir. Mevlâna’nın hemen arkasında, namaza durmak istese de müritler buna izin vermezler. Sadrazam namazını kendi korumalarının arasında kılar.
Mevlâna namazdan sonra dergâha geçer. Mevlâna müritlerine, camide hemen arkamda neler oldu ki, kargaşa oldu der.
Müritlerde, bir vezir hemen sizin arkanızda namaza durmak istedi, biz de engelledik derler.
Madem çok istemiş izin vereydiniz, o da kendince muradına erseydi der.
Mevlâna tam yemeğe oturacaktı ki; dergâh kapısında yine bir kargaşa olur. Mevlâna, hele bir gidin bakın asayişi bozanlar kimmiş der.
Güvenlikten sorumlu mürit, Mevlâna Hazretleri camide sizin arkanızda namaza durmak isteyen o vezir ve korumaları sizi görmeye gelmiş, bizimkilerde Mevlâna Hazretlerinin bilgisi dahilinde sizi içeri alabiliriz, diye direniyorlar.
Mevlâna’da, hele bir gelsin bu denli ısrarlı kavuşma ve görüşme isteğini anlayalım der.
Vezir, Mevlâna’nın yanına gelir ve Mevlâna’nın hoş seda duruşu ile yemeğe otururlar. Yemekler yendikten, hoşaflar içildikten sonra vezir, Mevlâna’nın kulağına eğilerek Mevlâna Hazretleri sizce de uygunsa vezirliği terk edip, size dahil (mürit) olmak istiyorum der.
Mevlâna da sen bize mürit olmak istiyorsan en önemli şartlardan ikisini (şöhretine sığınarak) ihlal ettin, önce bu kötü huyundan vazgeçmelisin.
Birincisi hak etmediğin yerleri makam gücünü kullanarak elde etmekten (camide Mevlâna’nın arkasında namaz kılmak) ısrarından vazgeçebilmelisin.
İkincisi de her şahsın, her topluluğun kendisine ait mekanlarına niye (makamı kullanarak) izinsiz girme ve gasp etmekten (dergâha zorla girme teşebbüsü) vazgeçebilmelisin.
Bir diğer kurallarda senin şartların değil. Bu dergâhta yaşayanların yaşam şartlarına adapte olma zorluklarına katlanabilme şartlarıdır der.
Vezir de şartları sizden duymak isterim ve mutlaka uyacağıma inanıyorum der.
İlk iş hemen üzerindeki makam giysilerinden, giysilerin üzerinde takılı apoletlerden, en önemlisi de şu seni koruyan korumalardan kurtulup Allah’ın yüce korumasına geçebilme cesareti gösterebilmendir. Çünkü Allah, kötü huyları olmayan, insanlığa faydalı işler yapan, güzel huylu kullarını melek koruması altına alır. İyi mu’minin önlerine kılavuz meleği, arkalarına da muhafız (koruma) meleği görevlendirir. Kibirli, mal mülk düşkünü, nankör kulunu ise (rehber ve koruyucu) bu iki melekten mahrum (kaldırır) bırakır.
Bu hayırlı kuralları yapabileceğine inanıyorsan hemen şurada işlere başlayabilirsin der.
Vezir ben çok zenginim, sarayda yaşıyorum. Ancak bir türlü huzur ve mutlu olamıyorum. Evdeki karımın dırdırına, doyumsuzluğuna çare bulamıyorum. Bunca servete, makama rağmen bulamadığım huzur ve mutluluğu burada bulabileceğime inandığım için, hemen şurada vezir kıyafetimi, apoletimi çıkarıyorum, der ve çıkarır. Yanındaki iki korumayı da dergâhtan dışarı gönderir. Mevlevilerin giydiği giysileri giyer ve Mevlâna’ya, buyurun emrinizdeyim der. (İçinden de Mevlevi olmak ne kadarda kolaymış. Mevleviliğe bu denli yoğun ilginin nedeni de bu kolaylıkmış der)
Mevlâna, bugün dinlen, birlikte yaşayacağın mu’minlerle tanış, sohbet et. Yarın yapacağın ilk görevi sabah namazından sonra vereceğiz der.
Ertesi gün sabah namazından sonra Mevlâna veziri yanına çağırır ve bu sabah altı adet kurban kestik. Bu kurbanların karaciğerini bir sopaya takacaksın ve çarşıdaki esnaflara satıp, parasını bizim dergâha teslim edeceksin der.
Vezir ciğerlerin asılı olan sopayı omuzuna alır ve çarşıya doğru yürümeye başlar. Esnaf tarafından tanınmamak için başına fes geçirir. Yüzünü de maske vari bir bezle örter. Çok kısık bir sesle ciğerlerim var, ciğerlerim var diyerek yürümeye başlar. Esnafta vezirin sesini duymaz ve vezir ciğerleri satamaz. Çarşının dışında bulunan çöplüğe varınca aklına bir fikir gelir ve ciğerleri çöplükteki köpeklere verir.
Boş sopayı da yanına alarak dergâha gelir. Dergâh güvenliği vezir efendi ciğerleri çabuk satmışsın, yeni işinde hayli başarılı oldun der.
Vezir ciğerlerin parasını kendi cebindeki para ile karşılar ve dergâh kasasına teslim eder.
Altı ciğerin bedelinden daha fazla ödeme yaptığından dergâh veznedarının dikkatini çeker ve bu durumu Mevlâna’ya iletir.
Ertesi gün vezir tekrar ciğer satışı için çarşıya gider ve bu defa hiç anons yapmadan doğruca çöplüğe gider ve ciğerleri çöplükteki köpeklere atarken, onu takip eden mürit ile karşılaşır.
Mürit ciğerleri Vezirden alır ve çarşıya gelerek, bu ciğerler Mevlevi dergâhının ciğerleridir, diye bağırmaya başlar. Ciğerleri o anda esnaflar tarafından satın alınır.
Vezir; ben şimdi Mevlâna Hazretlerine ne diyeceğim, onun yüzüne nasıl bakarım der.
Mürit de birlikte Mevlâna Hazretlerine gider durumu nedenleri ile olduğu gibi anlatırsın o da sana gerekli açıklamayı yapacaktır. Senin bu durumunu zaten bildiğinden beni arkana takipçi olarak göndermişti der.
Vezir, Mevlâna’nın yanına gider ve mahcup bir şekilde önüne oturur.
Mevlâna gülümseyerek; birinci parti ciğerleri kendi paranla satın alıp köpeklere hediye olarak vermen onurlu bir davranış.
İkinci partiyi de (alışkanlık kazandın) yine satın alıp köpeklere vermeye kalkman, senin kibirin köpekleri tembelliğe teşvik edecektir.
Bu yaptığın davranış hem senin hem köpeklerin hem de dergâh müritlerinin (çalışanlarının) ahlak bozulumuna neden olur.
Sen bu davranışı neden yaptın bunu dürüst şekilde açıkla ki düzeltelim der.
Vezir, geçmişte vezir olduğumdan şöhret (makam) ve servet olarak çarşıdaki esnaftan madden üstün göründüğüm için kendimi çok kötü hissettim. Onların benimle alay edeceklerini düşündüm. O ciğerleri köpeklere verdim.
KISACASI, KİBİRİME YENİK DÜŞTÜM. MANEVİ YÜCELİĞİ KİBİRİME MEZE YAPTIM, der.
Şimdi anlıyorum ki maddi üstünlük kibre dönüşürse, ona sahip olana ne huzur, ne mutluluk, ne de sağlıklı bir yaşam oluşturur.
Mevlâna, bu dediklerin çok doğru ve bunu idrak edebilmen ise çok büyük yücelik, der.
Şunu bilmelisin ki, maddiyata yönelenler elbette seninle alay edecekler. Hatta o varlıktan bu yokluğa dönüşüne (düşüşüne) çok sevinecekler. Ancak maneviyata önem verenler ise senin seçtiğin bu yolu takdir edecekler ve senin mutlu yolu tercih ettiğine yürekten sevinecekler der.
Vezir ertesi gün ciğerleri sopaya takar, çarşıya gider ve bu ciğerler Mevlevi ciğerleri yiyen şifa bulur der. Çarşı esnafı veziri görünce yeni yüce yolun hayırlı olsun, seni şimdi gönlümüzün veziri yaptık, dünyada en zor olan şey makam ve servet sahibi oldukça mütevazi olabilenleri biz ve Allah da çok sever, derler.
Makam ve serveti ile övünüp, insanları hor gören, kibirli insanları ise ne biz ne de ALLAH hiç mi hiç sevmez.
Vezir, Mevlevi olabilmenin gurur ve sevinci ile Mevlâna’nın yanına gelir ve ondan anlamlı, özlü sözler duymak ister.
Mevlâna, Allah’ın sevmediği dört tip kul vardır.
Bilerek, kötü niyetle insanlara İFTİRA edenlerden,
Bilerek, haksız yere bir insanın canına kıyanlardan,
Çok övünen, insanlarla alay eden, KİBİRLİ insanlardan,
Nankör insanlardan HİÇ Mİ HİÇ HOŞLANMAZ (Sevmez).
Bu dört kötü huylu kullarının en olacak işlerini olumsuz eder. Huzur ve mutluluğu yaşatmaz. Hatta onlara kendileri gibi nankör ve kibirli melanet insanları musallat eder, der.