Son zamanlarda özelllikle gençler arasında vejetaryenlik bir akım olmaya başlayınca ailelerin çok fazla endişeli tepkileriyle karşı karşıya geliyorum. Çocuğumuz vejetaryen oldu, kötü besleniyor diye haklı olarak telaşlanıp danışmanlık almaya çocuklarını getiriyorlar. Buna karşın bazıları da en sağlıklı beslenme biçiminin vejetaryen türü beslenme olduğunu savunuyor. Bilgi kirliliği çok fazla olduğu için bu ay size biraz bu konudan bahsetmek istedim.
Öncelikli olarak vejetaryenliğin geçmişine bir bakalım. Başlamasında ilk Buda önemli rol oynamış. Orta Asya'da yaşayan göçebe topluluklar Hindistan'a geldiklerinde hayvanlarını da beraber getirdikleri gibi orada yetişen hayvanları et temin etmek amacıyla kesmeye başlamışlar. Bu dönemde et Orta Asya kökenli yöneticilere sunulan bir besin olmuş. Yöneticilerin sürekli et istekleri de süt veren hayvanların gittikçe azalmasına neden olmuş. Bu durumu gözlemleyen Buda, hayvanların öldürülmesine karşı çıkarak toplumu uyarma yoluna gitmiş. Aynı zamanda Jainizm dinin önderi ve Buda'nın uyarılarıyla hayvanın öldürülerek etinin yenmesi yasaklanmış. Budizmin temelindeki tüm canlıların kutsallığı inanışı etin yasaklanmasında etkin olmuş. İneğin sağken ürettiği süt, tavuğun yumurtası bu yasağın dışında kalmış. Çin'de Budizmin yayılmasıyla vejetaryen yemek kültürü de gelişmiş, et yerine soya fasulyesinden değişik besin üretim teknolojisi geliştirilmiş.
Batı toplumlarında da vejetaryenliğin gelişmesinde etik, din ve sağlık faktörleri etkili olmuştur. Etin çabuk bozulmasının insan sağlığını da bozacağı düşüncesi, bitkisel besinlerin bozulmadan uzun süre saklanabilir olması, sağlık için de bitkisel besinlerin daha uygun olduğu düşüncesini yaymıştır. Bunun sonucu et yemeyip, daha çok süt ve bitkilerle beslenen gruplar oluştu. Bu gruplar ve et yiyenler üzerinde yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları, et yemeyenlerin kansere, kalp hastalıklarına daha az yakalandıklarını göstermiştir. ABD'de vejetaryenliğin öncülüğünü yapan J.H Kellogg et yerine geçen sağlıklı besinler ürettiğini söyleyerek tüm ülkeyi dolaşıp fikirlerini açıklamış ve kitaplar yazmıştır. Batı ülkelerinde son yıllarda hayvan haklarına saygı, hayvanların dünyanın ısınmasına katkı yaptığı gibi gerekçelerle vejetaryenliği benimseyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Vejetaryen beslenme biçimi besin türlerindeki sınırlamalara göre çeşitlendirilir. Vegan diyetinde hiçbir hayvansal ürün yer almaz. Bu diyeti benimseyenler hayvandan elde edilen hiçbir ürünü kullanmazlar. Bunların bir bölümü sadece tahıllarla, bir bölümü sadece meyveler ve botanik yönden meyve sayılan salatalık, domates, biber, patlıcan gibi sebzelerle beslenirler. Vegan diyeti başta B12 vitamini olmak üzere bazı besin öğelerini sağlayamadığından, uygulanması nispeten sınırlıdır.
Beyaz vejetaryen diyetinde sadece kırmızı et yoktur, genelde doymuş yağ içeriği düşüktür. Bu gruptakilerin bazıları sadece bitkisel besinlerle beslenip haftada birkaç kez balık yerler. Bu tür diyete makrobiyotik diyet denir. Hayvansal besinler çok sınırlı olduğundan B12 vitamininin yetersizliği görülebilir.
Laktoovo vejetaryen diyetinde hayvanların öldürülmesiyle elde edilen etlerin hiçbiri bulunmaz. Hayvanın sağken ürettiği süt ve yumurta diyette yer alır. Yumurta ve et bulunduğu için herhangi bir besin öğesinin eksikliği görülmez. Bu tür diyette kuru baklagiller yeterince yer almalıdır. Bitkisel besinlerdeki kan yapıcı demirin yararlılığı düşük olduğundan bu eksikliği gidermek için yemekle birlikte çay, kahve, kola gibi demirin yararlılığını azaltan içeceklerin içilmemesi, yararlığı artıran meyve sebzenin bulunması önerilir. Bazıları yumurtayı da çeşitli nedenlerle yemez. Bu durumda B12 vitamini gereksinmesinin karşılanması güçtür. Özellikle büyüme ve gelişme çağında olan çocuklar, gebe ve emzikli kadınlar ile yaşlılarda B12 vitamini yetersizliği görülebilir.
Görüldüğü gibi vejetaryenlik, tiplerine göre sağlıksız ya da sağlıklı olabilir. Vejetaryenliği seçen kişi sadece et yemiyor, diğer hayvansal ürünleri yiyorsa her hangi bir sakıncası yok aslında. Burada önemli olan sadece tahıl ürünlerine bağlı kalmaktır. Bu durumda protein, demir, kalsiyum bazı B vitaminleri gibi çok önemli besin ögeleri karşılanmadığından ilave destek almak önemli bir unsur oluyor. Her besini; doğru zamanda doğru gıda kombinleriyle ve doğru ölçü de yedikten sonra çok da endişelenmeden tüketebileceğinizi savunan bir diyetisyen olarak seçimi tabiki danışanlarıma bırakırım. Sizlere de doğru seçimlerinizle birlikte sağlıklı ve huzurlu bir ay diliyorum.