4,5 yaşından itibaren doktor yokluğu yüzünden annesiz kalmam benim beynimde bu mesleğe yönelik müthiş bir ilgi uyandırdı.
Çocukları çok seviyordum. Onların gelişimine katkıda bulunmak bana her zaman cazip geldi. Ayrıca çocuklar dıştan en anlaşılmaz en zor varlıklar gibi gözükse de bana göre de onlarla ilgili tanı ve tedavi en kolaydı. Saf, yalanı, numara yapmayı bilemeyen bu vazgeçemediğimiz varlıklarımızın yüzlerine baktığınızda gerçekten hasta olup olmadıklarını kolayca anlayabiliyorsunuz.
Siyaset bir hizmet ve gün gelir bitmesi gerekir. En önemli hedefim halkla bütünleşerek, ortak akıl oluşturarak, sevginin, saygının, anlayışın ve sabrın öncelikli olduğu yönetim tarzını insanlara göstermektir.
92 bin nüfusa sahip Arsuz’un tarım ve turizm sektörleriyle büyüyeceğine inanıyorum.
Arsuz’un tesis sıkıntısını çözebilirsek ılıman iklimimizden dolayı da kongrelere, toplantılara, spor kulüplerimize ait takımlarımızın kamp yapmalarına rahatlıkla ev sahibi olabiliriz. Marka bir kent yaratmak için verdiğimiz mücadeledeki yolumuz daha da kısalacaktır.
Madenli’deki yat limanımız, Çevlik’e kadar devam eden yolumuz sayesinde de sadece yazlıkçıların geldiği bir kent hüviyetinden çıkarak yerli ve yabancı insanların ilgi odağı haline geldiği, heyecanın, canlılığın 12 ay devam ettiği Akdeniz’in vazgeçilmezi bu şirin ilçemiz için diyorum ki; gelin hepimiz ‘Ben Arsuzluyum’ diyelim.
Bulunduğum noktaya gelmemde başta eşim ve çocuklarım olmak üzere ailemin bana gösterdiği bakış açısı, vizyon ve tavsiyelerin büyük etkisi olmuştur. Her konuda destek olup beni yüreklendirdiler. Farkındalığımı arttırdılar.
Güven ve güvenirlilik yöneticiliğin temel yapı taşlarındandır. Doğru kararı doğru zamanda verme becerisi, kişisel farkındalık, iletişim ise yöneticilikte işin anahtarlarıdır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde artık mesafeli ve asık suratlı yönetici profilinin demode olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Günümüzde ise iletişim becerisi yüksek, alanında yetkin, gelişime de açık yöneticilerin sayısının çok fazla olduğunu görebilmekteyiz.
Bu eksenden hareketle okumakta olduğunuz sayımızda sizlerle buluşturduğumuz Arsuz Belediye Başkanı Doktor Asaf Güven, yönetici profilinde yaşanan değişimi en iyi şekilde yansıtan, trendlere ayak uyduran, gelişmeleri yakalayan, kurduğu tüm iletişimde özenli olan bir isim.
Yaşamında adil ve adaletli olmaya dikkat eden, soyadı gibi halkının, çalışanlarının güvenini kazanmış Arsuz Belediye Başkanı Doktor Asaf Güven’in yaşam hikayesini okuduğunuzda yürekten inanıyoruz ki; iyi bir yönetici nasıl olunur sorusunun cevabını da bulacaksınız.
Alışılmış başkan profilinden farklı bir tarza ve kültüre sahip olan Başkan Güven’i ‘bir hoşgörü abidesi' yerine koyan vatandaşlar kendilerini onun yanında çok rahat ve iyi hissediyorlar. Öyle ki; başkanlarını samimi, sevecen biri olarak gördüklerinden yolları bozulduğunda, suları kesildiğinde soluğu rahatlıkla makamda alabiliyorlar... Sadece sorun odaklı değil hasret gidermek için dahi kapısını çalanlar oluyor. Buradaki sınırsız teveccühün sırrı nedir? Diye sorulduğunda da ‘Samimiyet’ olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Çünkü Başkan Güven’de yanına kim hangi düşünceyle gelirse gelsin aynı ‘Güleryüz ve Hürmetle’ yaklaşım gösteriyor.
Şu ana kadar yazdıklarımız okuyanlarımız da ister istemez ‘abartı’ kanaatini oluşturabilir. Biz de ‘Halep oradaysa Arsuz burada’ diyerek bu şirin kentimize gidin ve ‘sınırsız teveccühün nedeni, vatandaşın bakışlarındaki o engelsiz sevgiyi yakından görün’ önerisini yapmak istiyoruz.
Anadolu’nun saf, temiz insanını incitmeyecek kadar eğik, halkından aldığı güçle dışarıya karşı onurlu ve dik duran, her zaman bir kristal kadar şeffaf olan Arsuz Belediye Başkanı Doktor Asaf Güven, “Değişim, hangi şartta olursanız olun mazeretle değil, gerçekçi bakış açısıyla yakalanır. Bu nedenle toplumsal bir bilinç ve farkındalık için tüm bireylerin elini taşın altına koyması gerekir” mesajıyla da değişim ve dönüşümü zihinlerde gerçekleştirmeye çalışıyor.
“ Her hizmet önce hassasiyet sonra samimiyet sınavından geçerek vatandaşa ulaşıyor” diyen Başkan Güven ile çocukluğundan bugüne uzanan bir söyleşi yaptık, gizli yeteneklerini açığa çıkarmaya çalıştık ve o da tüm bilgileri samimiyet ile paylaştı.
Kendi renkleriyle, kendi gökkuşağının renklerini verenlere bir rehber olacağını düşündüğümüz röportajımızla sizleri baş başa bırakıyoruz.
KISACA KENDİNİZİ TANITIR MISINIZ?
İlçe olduktan sonra Arsuz’un Mahallesi statüsü halini alan Madenli’de 1955 yılında ailemin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Antalya’daki Akdeniz Üniversitesi Çocuk Bölümü’nde ihtisas yaptım. Behice Hanım ile evliliğimden Sefa, Sedat Nurettin ve Esra isminde üç çocuğum dünyaya geldi.
NASIL BİR ÇOCUKLUK YAŞADINIZ?
İnsan, yeryüzüne adımını attığı ilk andan itibaren büyük bir hikâyenin içine doğar. Yaşadığı çağ, içinde bulunduğu toplum, kültürel ve sosyal atmosfer bu büyük hikâyeyi belirleyen temel unsurlardır. Benim hikâyemin de daha çocuk yaşta doğum yaparken annem Latife Güven’in ölümüyle başladığını söyleyebilirim. Dört buçuk yaşında iken üç kız kardeşlerimle birlikte öksüz kaldık. Annesizliğin eksikliğini ve acısını her zaman hissetmişimdir. Ancak yaklaşık bir yıl sonra babamın evlendiği Gusna Hanım bize çok iyi baktı. Hakkını ödeyemeyiz. Annemizin yerini doldurmasına imkân yoktu ama gösterdiği ilgi, sevgi ve yakınlıktan dolayı hakkını ödeyemeyiz.
ANNENİZİN ÖLÜM HİKÂYESİNİ ANLATIR MISINIZ?
Annem bebeğini doğururken yaşam mücadelesini kaybetti. Aslında o günlerdeki cehaletin ve tıptaki geri kalmışlığın kurbanı oldu. Doğum sancısı tuttuğunda eve köy ebesi doğum yapılmasını sağlayamamış. İki gün boyunca acılar içerisinde kıvranmasından sonra çare bulunamayınca zorunluluktan İskenderun Devlet Hastanesi’ne götürülmüş. Burada da gerekli müdahale yapılamayan annemin sancıları artınca yine iki gün sonra Antakya’ya doğumevi hastanesine sevk edilmiş. Şansızlığını yenemeyen annem hafta sonu tatili nedeniyle hastanenin tek doğum doktoruna ancak akşama doğru haber verilebilmiş. Gece yarısına doğru yapılan müdahale sonuç vermeyince ne bebek ne de günlerce sancılar içerisinde kıvranan annem kurtarılamamış. O yaşlarda çevremdeki insanlardan devamlı ‘doktor bulunamadı’ cümlesini duyuyordum. Anemi hep özlediğimi, annesizliğin acısını içimde sürekli yaşadığımı belirtmek istiyorum. Hastaneye giderken beni kucaklayıp öpmesi ve yanındaki herkese de bana iyi bakmalarını istemesi onu son kez gördüğümde hatırladıklarımdır. Hastanede dahi sürekli beni sorduğunu, ne yaptığımı, kimin baktığını öğrenmek istediğini dayılarım, teyzelerim anlatırdı. (Dr. Güven’in röportajımız sırasında annesini ne kadar sevdiğini, özlediğini anlatırken dolan kocaman gözlerini hiç unutmayacağım….)
KÖYDEKİ YAŞANTINIZI ANLATIR MISINIZ?
Okuma yazmayı askerlikte öğrenen ve ilkokul diplomasını yıllar sonra alan Madenli’nin şıhlarından babam Nurettin Güven, ırgat olarak tarlalarda, bahçelerde çalışarak geçimimizi sağlardı. Yaşım küçük olmasına rağmen hayvanları otlatarak, tarlalarda çalışarak aileme kendi gücüm nispetinde yardımcı olmaya çalışırdım. İlerleyen süreçte kendimize ait aldığımız küçük çaplı tarlamıza ektiğimiz sebzelerin, meyvelerin toplanmasında, harmanında, hale götürmek için hazırlanan sandıkların at arabalarına yüklenmesine, indirilmesine kadar tüm işlerin içerisinde yer aldım.
O YAŞLARDAKİ ANILARINIZI BİZİMLE PAYLAŞIR MISINIZ?
İskenderun’da okurken halam Hamide’nin tek odalı evinde kuzenlerimle birlikte yer yatağında yan yana dizilerek uyurduk. Yatana kadar gürültülü bir şekilde şakalaştığımızdan halamın kızgın ses tonuyla ‘hemen yatın’ demesiyle sessizliğe bürünür, gözlerimizi kapatır uyurduk. Çok keyifli günlerdi.
Ama hafta sonları köye gelir tarlada, bahçede çalışarak aileme desteğimi sürdürürdüm. Topladığım nergiz, maydanoz ve tere gibi ürünleri demet haline getirerek halin önünde satardım. Bu süreçte okuluma giderken yağmur, çamur, sıcak, soğuk demeden çalışarak harçlık gönderen kız kardeşlerimin fedakârlıklarını unutamam. Bu bilinçle hareket ederek cebimdeki parayı harcamaya korkardım. O yıllarda tatlıyı çok severdim. Bulunduğum mahallede Müşebbek ve Şamtatlısı satan bir işyeri vardı. Canım çektiği zaman dükkânın önüne kadar gitmeme rağmen kardeşlerimin çalışma şartları aklıma gelince canım istediği halde almadan geri dönerdim. O para en az 10 gün cebimde kalırdı.
Aslında bende iz bırakan o kadar çok anım var ki, anlatmakla bitmez. İlkokul 4. sınıfta bana büyük emekleri olan rahmetli öğretmenimin fedakârlığını da paylaşmak istiyorum. İlkokul 3’e kadar birleştirilmiş kalabalık sınıfta okuduğum halde çalışkan bir öğrenciydim. Bu özelliğim, duruşum öğretmenimizin dikkatini çekmiş olacak ki; benimle çok ilgilendi. Boş vakitlerinde başta matematik olmak üzere ders çalıştırırdı. Öğrendiklerim sayesinde ortaokul ve lise de başarılı bir öğrencilik dönemi geçirdim. Sürekli babamla, muhtarla ve büyüklerimle konuşarak benim mutlaka okutulmam gerektiğini, eğer isterlerse bu işi kendisinin üstlenebileceğini dahi söylerdi. Bu günlere gelişimde ona çok şey borçluyum. Bu nedenle de özellikle çocuklarda temel oluşturan ilkokul öğretmenliğinin önemini herkesin anlaması için dilimin döndüğünce anlatmaya çalışırım.
Son olarak babamdan da bahsetmek istiyorum. Annemin ölümünün ardından yaklaşık bir yıl kadar sonra babam yeniden evlendi. Tabi babamda annemin yokluğunu aratmamak için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Özellikle yemeklerimizi çeşitli oyunlarla, yarışmalarla yedirterek bizi doyurmadan sofradan kalkmamıza izin vermezdi.
LİSE SONRASI NELER YAPTINIZ?
Lise dönemlerinde kuzenim Nedim abileri Almanya’da olduğu için kendisinin de gitmek istediğini benimle paylaşırdı. Okul bitince de bu isteğine kavuştu. Tabi o gidince bende de heves başladı. Ancak o yıllarda bu ülkeye gidebilmek için kefil gerekiyordu. Yoksa dil kursuna yazılamıyordunuz. Allah rahmet eylesin amcamın oğlu Mahmut Tümkaya kefil olabileceğini söyledi. Babamı da ikna ettikten sonra büyük bir sevinçle işlemleri tamamlayarak 1976 yılında dövizsiz özel öğrenci statüsünde Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayı ile Almanya’ya gidebildim.
ALMANYA’DA NASIL BİR YAŞANTINIZ OLDU?
Başlangıçta çok zor bir yaşantım oldu. Dil kursumun ilk taksitini bana kefil olan Mahmut ağabeyim öderken, gidiş masraflarını da babam teyzemden aldığı borç para ile gördü. Sonra borçlarımızı çalışarak ödedim. İkinci taksiti ise yine maddiyat sıkıntısı nedeniyle ödeyemedim. Ben de evde gecemi gündüzüme katarak, kuzenlerimin de ders notlarından yararlanarak Almancayı öğrenmeye başladım. Hafta sonları da geçimimi sağlayabilecek amacıyla bir fabrikasında temizlik görevlisi olarak çalıştım. Bu süreçte 150 kişi içerisinde birinci olarak kazandığım sınav sonrası Tekstil- Kimya bölümüne yazıldım. Çalışma yaşantım da bir plastik fabrikasında devam ederken kazandığım paranın bir bölümünü de Türkiye’deki aileme gönderdim. Ancak Tekstil- Kimya bölümünü okurken doktor olma hedefim devam ediyordu. Almanya’da Tıp Fakültesini okumanın maliyeti çok yüksek olduğundan Türkiye’de üniversite sınavlarına girmek için evraklarımı hazırlayarak başvurumu yaptım ve sınava girdim. Başarısız olduğumu hiç kimsenin düşünmesini istemediğim için sınavlardan hemen sonra gurbete geri döndüm. Sonuçlar açıklanıp ilk tercihim olan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanınca üç sömestri okuduğum Almanya serüvenimi iki yıl sonra noktalayarak Türkiye’ye kesin dönüş yaptım.
NEDEN DOKTOR OLMAK İSTİYORDUNUZ?
Bu hevesimin temelinde doktorsuzluk yüzünden 4,5 yaşımdan itibaren annesiz büyümem yatmaktadır.
ÜNİVERSİTE SÜRECİNİZ NASIL GEÇTİ?
Üniversite yaşantım anarşik ortamın hüküm sürdüğü 1980 yılı öncesi başladı. İki yıl boyunca ikamet ettiğim İstanbul’da Atatürk Öğrenci Sitesi’nde kargaşalardan dolayı çok zor günler geçirdim. Sonra arkadaşlarla kendimize ev tutarak öğrencilik yaşantımı sürdürdüm. Tüm olumsuz ortama karşın hiçbir zaman hedefimden vaz geçmedim. 1982 yılında da mezun oldum.
MEZUN OLDUKTAN SONRA NELER YAPTINIZ?
Pratisyen hekimliğimin ilk yıllarında İskenderun SSK Hastanesi’nde görev yaptım. O dönemde SKK kurumunda memur olan Behice Hanım ile evlendim. Yaklaşık 1,5 yıl çalıştıktan sonra Bilecik’e bağlı Bozhöyük İlçesi’nde yedek subay olarak askerliğimi yaptım. Vatani görevimi tamamlamamın ardından İskenderun SSK Hastanesi’nde yeniden göreve başladım. Ancak benim diğer bir hedefim de uzman hekim olmaktı. Sınavda da başarılı olarak Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Bölümü’nü kazandım. İhtisasımı tamamlamamın ardından 1989 yılının sonlarına doğru yeniden İskenderun Devlet Hastanesi’nde göreve başladım.
NEDEN ÇOCUK BRANŞI?
Çocukları çok seviyordum. Onların gelişimine katkıda bulunmak bana her zaman cazip geldi. Ayrıca çocuklar dıştan en anlaşılmaz en zor varlıklar gibi gözükse de bana göre de onlarla ilgili tanı ve tedavi en kolaydı. Saf, yalanı, numara yapmayı bilemeyen bu vazgeçemediğimiz varlıklarımızın yüzlerine baktığınızda gerçekten hasta olup olmadıklarını kolayca anlayabiliyorsunuz.
ANNENİZİN ÇOCUK DÜNYAYA GETİRİRKEN ÖLMESİ BRANŞ SEÇMİNİZDE ETKİN OLMUŞTUR DİYEBİLİR MİYİZ?
Annemin küçücük yaşımda çocuk doğururken ölmesi doktorluk mesleğini seçmemde olduğu gibi branş tercihimde de zihnimin bir köşesine iz bırakmış olabilir. O nedenle bu sorunuza belki diyerek cevap verebilirim.
NEDEN İSKENDERUN’A DÖNMEK İSTEDİNİZ?
Yüksek lisansımı yaparken dönüş düşüncem başladı. Antalya’da olduğu gibi İskenderun’da görev yaptığım dönemlerde çok sayıda Talasemi yani Akdeniz Anemisi hastası ile karşılaşıyordum. Tezini, araştırmalarını bu hastalık üzerine gerçekleştiren, elinde ciddi veriler olan bilim insanı düşüncesiyle hareketle kendi kendime ‘neden bilgi ve deneyimlerimi doğduğum, yetiştiğim kendi memleketimde uygulamayayım?’ sorusunu yönelttim. Yüksek lisansımı tamamlamamın ardından Talasemi hastalığıyla ilgili yeni kalıcı çalışmalar yapmak ve topluma faydalı olmak amacıyla İskenderun’a döndüm.
İSTEDİKLERİNİZİ YAPABİLDİNİZ Mİ?
Dönemin İskenderun Devlet Hastanesi Başhekimi Doktor Uğur Güngör’ün girişimleriyle faydalı çalışmalarımı yapabilme imkânı bulduğumu söyleyebilirim. Önce sıklıkla yeni doğan bebeklerde oluşan sarılık hastalığı nedeniyle çocuklarını Adana’ya tedavi amaçlı götürmek zorunda kalan aileleri kurtarmak amacıyla teknolojisi gelişmiş makinalar alarak kan değişimini yapmaya başladık.
Ardından anemi hastalığıyla ilgili mücadelemizi başlattık. İskenderun Doğumevi Hastanesi bünyesinde Anemi hastalığına yönelik ayrı bir birim kurduk. Bir yandan da hastalığın toplumda açtığı yaraları başta kent yöneticileri olmak üzere herkese anlatıyorduk. Girişimlerimiz sayesinde dönemin Hatay Valisi Utku Acun, İl Hıfzıssıhha Kurulu’ndan karar aldırtarak Hatay’da evlenecek çiftlere nikâh öncesi kan tahlili yaptırma zorunluluğu getirdi.1991 yılında kurduğumuz KANDER çatısı altında da özellikle ilkokul beşinci sınıf öğrencilerinde kan taraması gerçekleştirdik. Birçok dernek ve kulübün toplantılarında hastalıkla ilgili aydınlatıcı bilgilendirmelerde bulunduk. Amacımız ailelerin kendilerinin, çocuklarının durumunu bilmeleri ve evlilik yaşına geldiklerinde ellerindeki rapora göre kararlarını vermeleriydi. Tabi kendime ait özel muayenehanemde de gelen hastalara sürekli bu kan hastalığıyla ilgili bilgiler vererek aydınlanmalarını sağlıyordum. Bizim yerelde attığımız adımlar ve alınan kararlar örnek gösterilerek ülke genelinde yasal zorunluluklar getirildi. Ankara’da oluşturulan Ulusal kalıtsal Kan Hastalıkları Kurulu’nda bulunarak alınan kararların resmiyete dönüşmesinde katkılar sundum.
Eğitimini zor şartlarda tamamlayan biri olarak maddi durumu yetersiz olan ailelerin çocuklarını burs vererek destekleyen İGEV’in kurucu ve yönetim kurulu üyeliğini yaptım. Bu konuda üzerime düşen görevi yerine getirmeyi sürdürüyorum.
İşte gerçekleştirdiğim bu çalışmalar benim hem halkla, büyüdüğüm köyün insanlarıyla iç içe olmamı hem de hayatı sade ve düzenli bir şekilde yaşamayı seven bir kişi olmama rağmen farkına varmadan siyasetin içerisinde yer almamı sağladı. Yalnız belirtmek isterim ki tüm yaptıklarımı hep bir hizmet gibi görmüşümdür.
MADEN ÖYLE SİYASETEKİ YOLCULUĞUNUZU ANLATIR MISINIZ?
Öğrencilik yıllarımdaki ortam nedeniyle zaten sürekli siyasetin içerisindeydim. Çevreniz ve arkadaş ortamınızdan dolayı uzak durma imkânınız da yoktu. Ancak hiçbir zaman belediye başkanı, meclis üyesi, milletvekili olmak gibi bir hedefim de olmadı. Doktorluk mesleğimi en verimli şekilde yapabilmek bana yetiyordu. 1999 yılında gerçekleştirilen seçimlerde Madenli Beldesi için aday olmam istendi. Özellikle köylülerimiz karşı çıkmalarıma rağmen baskının dozajı artırdılar. Artık karşı duramaz hale gelince sadece bir dönem başkanlık yapmak hedefiyle DSP’den seçimlere girdim ve kazandım.
NEDEN BİR DÖNEM?
Çünkü siyaset bir hizmet ve gün gelir bitmesi gerekir. En önemli hedefim halkla bütünleşerek, ortak akıl oluşturarak, sevginin, saygının, anlayışın ve sabrın öncelikli olduğu yönetim tarzını insanlara göstermekti.
KUCAĞINIZDA NASIL BİR BELDE BULDUNUZ?
Çok borçlu bir belediye devir aldım. 5 binin üzerinde nüfusa sahip beldenin kendine ait belediye hizmet binası dahi yoktu. Yüksek oranda kira bedelleri ödenerek tutulmuş olan mekânda çalışmalar yürütülüyordu. Mevcut bütçe personel maaşlarının ancak yüzde 80’ini karşılayabiliyordu. Benden önceki başkanın 4 aylık, çalışanların 6 aylık alacakları vardı. Böyle vahim bir tablo ile karşılaşacağımı tahmin edemedim. Gelir gelmez önce plan ve programımı yaptım. Ardından tüm mesai arkadaşlarımın katıldığı bir toplantı düzenleyerek yaşama geçirmek istediğim düşüncelerimi paylaştım. Kimseyi işten çıkartmadan çeşitli yöntemler geliştirerek herkesin olurunu alarak borçları azaltma yoluna gittim. Ben de uzun süre maaş almadım.
SORUNLARLA BOĞUŞURKEN HİZMET YAPABİLDİNİZ Mİ?
Öncelikle başkanlık görevinin, siyasetin dürüst yapılabileceği imajını yerleştirdiğimi düşünüyorum. Belediyeyi borçtan kurtarmak amacıyla ailemize ait bir evi düzenleyerek belediye hizmetlerini burada vermeye başladık. Hatta elektrik ve su saatlerinin devrini yaptırmayarak ücretlerini şahsi gelirimden ben ödedim. Tüm yolları, kaldırımları çok uygun fiyata ihalesini gerçekleştirerek parke yaptırdım. Bu arada yeni hizmet binamızı tamamladık. Yani görev yaptığım 11 yıl boyunca belediyeyi kendi yağıyla kavrulabilecek duruma getirdiğime inanıyorum.
DOKTORLUK MESLEĞİNİZİ DEVAM ETTİRE BİLDİNİZ Mİ?
Başkanlık yaparken mesai saatleri dışında doktorluk mesleğimi sürdürdüm. Öğlen bir saat belediyedeki işlerimi tamamladıktan sonra da hastalar bitene kadar muayenehanem de hizmet verirdim. Tıptaki gelişmeleri de yakından izler düzenlenen kongrelere katılırdım. Her iki işimi birlikte yürütmeyi başardığıma inanıyorum. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim hiçbir zaman özel işlerim için bana tahsis edilmiş olan belediyeye ait aracı kullanmadım.
ŞİMDİ DE HERKESİN MERAK ETTİĞİ SORUYU YÖNELTMEK İSTİYORUM. GÖREVİNİZDEN NEDEN İSTİFA ETTİNİZ?
İlk adaylık sürecimi anlatırken hedefimin yalnızca bir dönem olduğunu söylemiştim ama tam 2,5 dönem gururla, onurlu duruş sergileyerek görev yapmak kısmet oldu. Ancak mevcut şartlarda eğitimden sağlığa, gençlerden yaşlılara, kadınlardan çocuklara kadar hedeflediğim projeleri yaşama geçirme imkânımın olmadığını gördüm. Klasik başkanlık yapmak benim kişiliğime de uygun değildi. Böyle bir başkanlık görevini başkalarının da rahatlıkla yapabileceği kanaatine vardım. Tabi büyük mücadeleler sonrası elde ettiğim doktorluk mesleğini devam ettirme duygusu ağır basmaya başlamıştı. Çünkü bilim insanı olarak daha faydalı çalışmalara imza atabileceğimi düşünüyordum. Zihnimde bunların muhakemesini yaparken istifa eden memurların yeniden eski görevine dönme hakkının tanındığı bir yasa çıktı. Emeklilik dönemim de yaklaştığı için hiç kimseye söylemeden istifa dilekçemi Kaymakamlığa verdim. Nitekim daha belediye başkanlığı görevim devam ederken İskenderun Devlet Hastanesi’ne atama yazım çıktı. Sessiz sedasız işlemleri yaparak göreve başladım.
ARSUZ’ BELEDİYE BAŞKANI OLMAK AKLINIZA NEREDEN GELDİ?
Doktorluğa döndükten sonra aktif olarak siyasetin içerisinde hiç yer almadım. Arsuz’a başkanlık yapmam için tıpkı Madenli’de olduğu gibi hem teklifler hem de baskılar gelmeye başladı. Düzenimi bozmak istemediğimden de kimseyi kırmadan nezaket kuralları içerisinde kabul etmiyordum. Eşim de yeniden siyasete girmemi istemiyordu. Ancak seçim sürecine girildiğinde CHP Genel Merkezi’nden bir heyet gelmişti. Aday adaylığı dilekçesi vermememe rağmen benimle de görüşme yaptılar. Sonra kendi olanaklarım içerisinde araştırmalar yaptırdım. Bir yandan vatandaşların sevgisi ve ısrarı, diğer yandan araştırma sonuçlarındaki olumlu istatistik bilgileri görünce başvurunun son gününde hastanedeki görevimden istifa ederek adaylık dilekçemi verdim. Allaha çok şükür önce CHP’den aday gösterildim sonra da yüzde 72 oy oranıyla başkanlık görevine geldim. Ne kendim mahcup oldum ne de bana güvenenleri mahcup ettim.
ARSUZ İLE İLGİLİ YAPMAK İSTEDİKLERİNİZİ ANLATIR MISINIZ?
92 bin nüfusa sahip ilçenin tarım ve turizm sektörleriyle büyüyeceğine inanıyorum. 2T sektörlerine yönelik hazırladığımız projelerimizi şöyle sıralamak istiyorum:
* Halkımızın en önemli geçim kaynağı olan tarımın çağın gereklerine uygun şekilde büyümesi, gelişmesi, ürünlerin en iyi şekilde değerlendirilmesi için ‘Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ kurduk.
* Kadınlarımızın el işi göz nuru emeklerini değerlendirmelerine yönelik önce ‘Kadın Eli Pazarı’ oluşturduk sonra da onların kooperatifleşmesini sağladık.
* 2,52milyon liralık AB desteği ile Arpaderesi Bölgesi’nde iyi tarım projemizi yaşama geçiriyoruz. Burada ürünler işlenecek, ambalajlanacak ve kurulacak soğuk hava deposun da depolanabilecek.
* Karaağaç Mahallesi’nde finans kaynağını hazırladığımız bilim evi kuruyoruz.
* Ortaya çıkan bazı yasal sorunları aştıktan sonra Devlet Demiryolları’na ait tesislerin ön kısmına gerekli düzenlemeleri yaparak halkımızın hizmetine sunacağız.
* Bir yandan Arsuz yürüyüş yolunu uzatıyoruz diğer yandan Karaağaç Mahallesi’ne bisikletlerin de sürülebildiği yeni yolumuzu yapıyoruz. Bu konudaki en büyük arzumuz bizim sınırlarımızda başlattığımız yolun İskenderun ile birleştirilerek uzatılmasıdır. 2021 yılında yapılması planlanan Expo yolu ile de bu bölgenin birleştirilmesinin gayreti içerisindeyiz.
* Rosus Antik Kent Projesi devam ettiriliyor. Hatta bundan sonra yapılacak inşaatlara mavi ve beyaz renklerin kullanılması zorunlu hale getirildi.
* Hacıahmetli Mahallesi’ne 8 km uzaklıkta olan Meryem Ana’nın içinde yıkandığı rivayet edilen ve Hristiyan cemaatimizce ilgi gösterilen tarihi Meryem Ana Havuzu bölgesine giden yol araç trafiğine uygun hale getirilecek. Buraya tesisler de kurulacak.
* Arabin Gölü, Yanar Taş bölgeleri de hazırlanan projelerle turizme kazandırılacak.
* Kış aylarında dahi çeşitli festival etkinlikleri düzenleyeceğiz. Bu amaçla katılımcıların ihtiyaçlarını giderebilecekleri imkânlara sahip alanlar oluşturacağız.
* Doğa ve su sporlarıyla ilgili proje çalışmalarımız devam ediyor.
* Akçalı Bölgesi’nde projesi hazırlanan hizmet binamız için 100 dönümlük bir arazi tahsis ettik.
* GES yatırımları ile enerji maliyetlerimizi düşüreceğiz.
* Kent içerisinde yaşanan trafik sorununu çevre yolu düzenlemesiyle çözeceğiz. Bazı sokakları tek yön haline getirirken Arsuz’un içini de yayalaştıracağız. Sadece bisikletlerle gezilebilecek. Bir tren yolu yaparak insanlara farklı duygular yaşatacağız.
* Semt pazarları, spor alanları, engelli vatandaşlarımıza yönelik parklar, çocuk oyun alanları, taziye evleri, mesire yerleri, kütüphane, kadınlar için kahvehaneler yaşama geçirmek istediğimiz diğer projelerdir.
BÜTÇENİZLE İLGİLİ BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
2019 yılı gerçekleşen bütçemiz 41 milyon TL. 2020 yılı bütçemizi ise 70 milyon TL belirledik. Tabi bunun gerçekleştirile bilirliğini şimdiden tahmin etmek çok zor. Bütçenin yüzde 30’u personel maaşlarına gidiyor. Ama mevcut personelle geniş bir Coğrafyaya sahip 38 mahalleli ilçeye hizmet verebilmenin zorluğunu da yaşamıyor değiliz. Yılmayarak her sorunun çözümünü bularak hizmetlerimizi hızlı ve kaliteli şekilde halkımıza ulaştırmaya da çalışıyoruz.
SORUNLARINIZ VAR MI?
Arsuz dağınık bir coğrafi yapıya sahip. Bir uçtan diğer uca kadar düşündüğümüzde yaklaşık 70 kilometrelik bir uzunluğu bulunmaktadır. Elektrik, su, kanalizasyon, yol, kaldırım yani her türlü alt ve üst yapı hizmetlerine aç bir kent. Yeterli sayıda tesis bulunmamaktadır. Nitekim MilyonFest Festivalı’nde bu anlamda ciddi sorunlar yaşadık. Eğer tesis sıkıntımızı çözebilirsek ılıman iklimimizden dolayı da kongrelere, toplantılara, spor kulüplerimize ait takımlarımızın kamp yapmalarına rahatlıkla ev sahibi olabiliriz. Marka bir kent yaratmak için verdiğimiz mücadeledeki yolumuz daha da kısalacaktır.
BURADAN HALKIMIZA BİR MESAJ VERECEK OLURSANIZ…
Ekip ruhuna inanan bir insan olarak diyorum ki; Arsuz’u ne Doktor Asaf Güven ne de iyi niyetli kişiler tek başına sırtlayabilir. Herkesin sahiplenmesi ve katılım göstermesiyle başarı yakalanır. Bu koltukta bugün ben varsam yarın başkaları olacak. Bu anlayış çerçevesinde Arsuz’un kültürel zenginliklerini de en güzel şekilde değerlendirerek marka kent yaratmak için bir ve beraber olmalıyız. Herkes elini taşın altına koymalıdır. Küçük büyük demeden hazırlanan projeler, düşünülen öneriler, istekler bizimle paylaşılsın. Yasalar çerçevesinde elimizden gelen desteği veririz.
Madenli’deki yat limanımız, Çevlik’e kadar devam eden yolumuz sayesinde de sadece yazlıkçıların geldiği bir kent hüviyetinden çıkarak yerli ve yabancı insanların ilgi odağı haline geldiği, heyecanın, canlılığın 12 ay devam ettiği Akdeniz’in vazgeçilmezi bu şirin ilçemiz için diyorum ki; gelin hepimiz ‘Ben Arsuzluyum’ diyelim.
ŞİMDİDE ÖZELİNİZE YÖNELİK BAZI SORULARIMIZI CEVAPLANDIRMANIZI İSTİYORUM…
ÖNCE KENDİNİZİ BİRKAÇ CÜMLEYLE ANLATMANIZI İSTESEK HANGİ ÖZELLİKLERİNİZ ÖNE ÇIKAR?
İleri derecede sonuç odaklıyım. Yani her konuda bunu niye yapıyoruz, hedefimiz ne, bu sorunu niye konuşuyoruz, güzel bir geleceğe yönelik nasıl hareket edebiliriz diye düşünerek hareket ederim. Ayrıca çok fazla empati kurarım, olaylara karşımdakinin bakış açısıyla da bakıp iki taraf için anlamlı sonuçlara ulaşmaya çabalarım.
AİLENİZİN HAYATTAKİ SEÇİMLERİNİZE ETKİSİ OLDU MU?
Bulunduğum noktaya gelmemde başta eşim ve çocuklarım olmak üzere ailemin bana gösterdiği bakış açısı, vizyon ve tavsiyelerin büyük etkisi olmuştur. Her konuda destek olup beni yüreklendirdiler. Farkındalığımı arttırdılar. Büyük bir aileyiz ve hep aile bağlarımız çok kuvvetli oldu... Bugün olduğum yere ailem sayesinde geldiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
OLMAZSA OLMAZLARINIZ VAR MI?
İnsan hakkı, kul hakkı yememek ve yedirtmemek olmazsa olmazlarımın en tepe noktasındadır. Haksızlıklarla birinin hakkını yok edemeyeceğimiz gibi dostluk kisvesi altında birilerinin hakkını da başkalarına veremeyiz.
Ayrıca her zaman ‘Ben’ yerine ‘Biz’ kelimesini söylemeyi tercih ederim.
KENDİNİZİ KISACA HANGİ KELİMELER İLE ANLATIRSINIZ?
Açık sözlü ve pozitif biriyim
GELECEKTE NASIL ANILMAK İSTERSİNİZ?
Herkes gibi ben de unutulmayacak işler yapmak istiyorum. Ama insanlar fanidir. Gün gelir unutulur. Asıl önemli olan şuna haksızlık yaptı, kul hakkı yedi denilerek anılmamaktır. Haksızlıklara karşı elimden geldiğince var gücümle mücadele ettiğim bilinsin yeter.
SİYASETTE DEVAM ETMEYİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?
Önceliğim bu 5 yılı en faydalı şekilde tamamlamaktır. Sonrasını o gün geldiğinde kararımı vereceğim.
KENDİNİZLE İLGİLİ İLERİYE YÖNELİK PLANLARINIZ VAR MI?
Belirli bir yaşa geldim ve gezmeyi, eski yerleri dolaşmayı, keşfetmeyi çok seviyorum. Sağlığım elverirse göremediğim yerlere gitmek istiyorum. Toprakla iç içe olmakta beni mutlu ediyor. Bahçem de ekip biçerek günlerimi rahatlıkla geçirebilirim.
DOKTORLUK MU, SİYASET Mİ DERSEM…
Doktor olmamın siyasi kimliğime çok ciddi katkıları olduğunu söyleyebilirim.
ELEŞTRİLERE KIZAR MISINIZ?
Seviyeli, yapıcı, mantıklı ve doğru olan eleştirileri kesinlikle kabullenirim. Yapılan tenkitlere karşı alıngan olmam. Eleştirilerin haklı yönlerini dikkate alıyorum, önemsemiyorum ve ilişkilerini bozmuyorum. Çok kişiselleştirmeden insanların farklı düşüncede olabileceğini göz önünde bulundurarak alınıp kırılmıyor. Söylenenleri kendime olan güvenimi yok etmek amacıyla değil, beni daha iyiye ve doğruya ulaştıracak bir araç olarak görmeye çalışırım.
POZİTİF BİR İNSAN MISINIZ?
Mutluluğun ana kaynağının kökeninde herkes için “sevgi” vardır. Çünkü sevmek her şeyi daha anlamlı kılar, insanın hayata bakışını değiştirir. Şartlar koşullar ne olursa olsun hep pozitif düşündür ve yaşama olan sevgiden, saygıdan asla ödün vermeden yolumuza devam ederim. Yaşadığım her olumsuz durumda da hep ‘pozitif geleceğe’ odaklanarak ve negatif şeylerin olumsuz etkisinden kendimi uzak tutarak karar vermeye çalışmışımdır. İnsanların hayatına mutluluk katan öğelerden biri olabilmek için gayret etmişimdir. Bu özelliğimden dolayı da inanın özel muayenehaneme gelen hastalar ücret sorduklarında hakkım olmasına rağmen rakam söyleyemezdim. Zayıf yönümü bastırabilmek için evde kendi kendime prova dahi yaptım. Ne isterseniz onu bırakın derdim.
PES ETTİĞİNİZ OLDU MU?
Mantığımla, düşünerek hareket eden biriyim. Doğruluğuna inandığım bir düşünce geri vitesim yoktur. Ancak girdiğim yolun yanlış ve kangren hale geleceğine inanırsam da o parçayı keser atarım.
SİZİ NELER HEYECANLANDIRIR?
Beni insanların memnuniyeti, gülümsemesi, gözlerinin içerisindeki ışıltılar heyecanlandırır.
ŞANSIN VE RASTLANTININ BAŞARIYI ETKİLEDİĞİNE İNANIR MISINIZ?
Ben kariyer yolunda şansın ve fırsatların çok önemli olduğunu düşünen, bilen ve yaşayan birisiyimdir. Ancak karşınıza çıktığında o fırsatları değerlendirecek donanımda olmanız da gereklidir. Başarı için çok daha önemli olan, çalışmak ve çok çalışmaktır. Şansın etkisi doğru insanlarla doğru zamanlarda karşılaşmış olmakla ilgili olarak vardır. Ama o insanlar üzerinde bıraktığınız etki veya iş sonuçlarınız olmasa sonrası gelmez. Benim için böyle oldu en azından uzun bir zamandır aralıksız ve yoğun şekilde çalışıyorum. Hiç bir zaman ‘aaaa’ bu başarıyı beklemiyordum kucağımda buldum demedim. Her başarının arkasında ter damlalarım tırnak izlerim vardır.
SON OLARAK GENÇLERE YAŞAMLA İLGİLİ NE GİBİ TÜYOLAR VERMEK İSTERSİNİZ?
Bence öncelikle bir hedef belirlesinler. Başarısız da olsalar hayal ettikleri şeyleri mutlaka denesinler. Prensipleri olsun. Gerçekçi düşünmek önemli ama karamsar da olunmamalıdır. Bilmeliler ki; yaşamda fırtına hiç beklemedikleri yerden esebilir... Mümkünse sevdikleri işi yapmaya çalışsınlar veya işlerini severek yapmayı benimsesinler. Denemek, çabalamak, hayallerin peşinden gitmek bence herkesin hedefi olmalıdır. Hayata yaklaşımımla ilintili olarak pozitif bakmanın önemine inanıyorum.