Kaan Özülü’den Türk Çeliğinde Denge ve Yeni Dönem Mesajları

Kasım-2025

SteelOrbis tarafından düzenlenen Piyasa Sohbetleri’nin İskenderun ayağı, Türk çelik sektörünün önde gelen üretici, ihracatçı ve tedarikçilerini bir araya getirdi. Etkinlikte, yassı ve uzun mamul piyasalarındaki son gelişmeler, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) düzenlemeleri, ABD ve Çin politikalarının sektöre yansımaları ile Avrupa Birliği’nin koruma önlemleri kapsamlı biçimde ele alındı.

Sektör analisti Murat Eryılmaz’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde konuşan Ekinciler Holding Grup Pazarlama Müdürü Kaan Özülü, hem küresel piyasalardaki dalgalanmaların hem de yerel ekonomik dinamiklerin Türk çelik sanayisi üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde değerlendirdi. Özülü, sektörün geleceğine yön verecek stratejik gelişmelere dair önemli tespitlerde bulunarak katılımcılara kapsamlı bir perspektif sundu.

İÇ TALEP DARALIYOR, FİNANSMAN BASKISI ARTIYOR

Kaan Özülü, Türkiye’de süren sıkı para politikası, yüksek faiz ortamı ve enflasyonist baskıların çelik sektöründe ciddi zorluklar yarattığını vurguladı. Finansman maliyetlerinin hızla yükseldiğini, bunun da yeni tesis yatırımlarını ve kapasite genişletmelerini yavaşlattığını söyledi:

“Yatırım kredilerinin maliyeti hızla artıyor. Döviz kurundaki oynaklık, ithal girdiye bağımlı sektörler için ek maliyet baskısı yaratıyor. Bu koşullar inşaat ve sanayi yatırımlarında yavaşlamaya yol açıyor.”

Özülü, kısa vadede uygulanan anti-damping önlemlerinin yapısal sorunları çözmeye yetmeyeceğini, sektörün kalıcı istikrar için finansal gevşeme, düşük enflasyon ve üretim verimliliğine ihtiyaç duyduğunu belirtti.

“Faizlerin düşmesi, inşaat ve altyapı yatırımlarını canlandırabilir; ancak bunun sürdürülebilir olması için fiyat istikrarı ve üretim maliyetlerinde kalıcı düşüş şart.”

Bu değerlendirme, Türkiye çelik sektörünün hem iç talep hem de finansman tarafındaki hassasiyetlerini açık biçimde ortaya koyuyor.

ABD VE ÇİN ETKİSİ: KÜRESEL TİCARETTE YENİ DENGE

Küresel cephede ABD’nin aldığı kararların çelik piyasalarının yeniden şekillenmesine neden olduğunu belirten Özülü, Trump yönetimi döneminde uygulanan çelik ithalatına yönelik vergilendirme çalışmalarının, üretim süreçlerini ABD içine çekmeye yönelik korumacı bir adım olduğunu ifade etti:

Özülü, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yassı ürünlerinde yaşanan yön değişikliklerinin Türkiye’yi de etkilediğini belirtti. ABD ve AB’nin Çin, Hindistan ve Japonya menşeli ürünlere karşı açtığı anti-damping davalarının, bu ürünlerin Türkiye ve MENA bölgesine yönelmesine yol açtığını ifade etti:

“Türkiye, 2024’te bu dalgayı sınırlamak amacıyla bazı ülkelere ek vergiler getirdi. Sıcak haddelenmiş çelik (HRC) ithalatı 2025’in ilk yedi ayında %3,5 artış gösterirken, Çin 914,8 bin tonla en büyük tedarikçi olmaya devam etti; ancak sevkiyatları %13 azaldı. Rusya, 515 bin tonla ikinci sıraya yükseldi ve ithalatı %148 arttı. Mısır ise %30 düşüşle 277,8 bin tona geriledi. Bu tablo, tedarik zincirinin giderek Rusya merkezli hale geldiğini ortaya koyuyor. Soğuk haddelenmiş (CRC) ürünlerde ise ithalat %52,3 artışla dikkat çekiyor. Bu artış özellikle otomotiv ve beyaz eşya sektörlerinde ithal ürünün hâlâ güçlü şekilde tercih edildiğini gösteriyor. Bu veriler, küresel çelik tedarikinde yaşanan kaymaların Türkiye piyasasını doğrudan etkilediğine işaret ediyor.”

TÜRKİYE’NİN ÇELİK DENGESİNDE DİR DÖNEMİ

Ekinciler Holding Grup Pazarlama Müdürü Kaan Özülü, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında getirilen yeni düzenlemelerin sektörde önemli bir dönüşümü tetiklediğini, hurda, kütük ve yassı ürün dengesinde belirgin bir kayma gözlemlendiğini söyledi:

“2025’te hurda ithalatı %9,4 azaldı; kütük ithalatı ise %55 arttı. Bu, üretim yapısında net bir kaymaya işaret ediyor. 2024’te 13,52 milyon ton olan hurda ithalatı, 2025’te 12,25 milyon tona geriledi. Ortalama fiyat 423 dolardan 376 dolara indi. Buna karşın kütük ithalatı 2,91 milyon tona yükseldi ve ortalama fiyat 498 dolar/ton seviyesinde gerçekleşti. DİR’de getirilen %25 yerli kütük zorunluluğu, bu dengeyi yerli üretici lehine çevirmeyi hedefliyor. Firmalar hâlâ ithalat anlaşmalarının etkisinde ama 2025 son çeyreğinden itibaren yerli kütüğün payı hızla artacak. Bu, hem döviz çıkışını azaltacak hem de sıvı çelik üretim kapasitesini destekleyecek.”

Özülü, ekonomik düzlemin kademeli gevşeme politikası yönünde hareketi ile kapasite kullanım oranının %60’tan %65’e yükselebileceğini, doğru uygulama ile yerli üreticilerin güç kazanacağını öngörüyor.

JEOPOLİTİK RİSKLER VE KORUMACILIK: YENİ NORMAL

Sektörün karşısındaki en önemli zorluklardan birinin küresel korumacılığın artması olduğunu ifade eden Özülü, şunları söyledi:

“ABD’nin %25–50 arası tarifeleri, AB’nin ‘Safeguard’ kotaları ve sıkılaştırılan karbon düzenlemeleri, Türkiye’nin ihracatını baskılıyor. AB kotaları yılın ilk yarısında doldu. Rus çeliğinin MENA ve Asya’ya düşük fiyatla yönelmesi, Türk üreticiler üzerinde fiyat baskısı oluşturuyor. Türkiye’nin yassı ürün ihracatı 2024’te 3,9 milyon tondan 2025’te 3,5 milyon tona geriledi; yani yaklaşık %10’luk düşüş yaşandı.”

IRAK VE SURİYE PAZARLARI: ZIT YÖNLÜ DİNAMİKLER

Bölgesel ticarette Irak ve Suriye’nin farklı yönlerde seyrettiğini ifade eden Özülü, Irak’ta yüksek gümrük vergileri nedeniyle Türk rebar ihracatının neredeyse bittiğini ve İran menşeli ürünlerin payının %98’in üzerine çıktığını belirtirken, Irak’ın yarı mamul bazlı tedarik modeline geçtiğini, bu durumun Türk üreticiler için fason haddeleme ve ortak yatırım fırsatları doğurabileceğini sözlerine ekledi.

Özülü Suriye’deki tablonun tamamen farklı olduğunu, kuzeydeki yeniden inşa projelerinin Türk çeliği ile desteklendiğini, 2025’in ilk sekiz ayında ihracatın %65 artarak 100 bin tonun üzerine çıktığını söyledi. Özülü, bu verilerin İskenderun merkezli üreticilerin bölgesel konumunu güçlendiren önemli bir gösterge olduğunu ifade etti.

DEPREM BÖLGESİ TALEBİ: İÇ PAZARIN MOTORU

2025 itibarıyla deprem bölgesindeki yeniden inşa sürecinin, Türkiye çelik talebini canlı tutan en güçlü iç dinamik haline geldiğine dikkat çeken Özülü, şunları aktardı:

“Ekinciler Demir Çelik’in bölgeye yaptığı sevkiyatlar %30’un üzerinde artış gösterdi. Bu artış, yalnızca TOKİ projelerinden değil, özel sektörün kentsel dönüşüm yatırımlarından da kaynaklanıyor. Özellikle ‘yerinde dönüşüm’ projeleri, yüksek dayanımlı çelik talebini artıran ikinci dalgayı oluşturdu. Bu eğilim, 2026 ortalarına kadar iç talebi güçlü tutacak. Uzun ürün piyasası için bu, istikrarlı bir zemin anlamına geliyor.”

2026 PERSPEKTİFİ: DENGE VE YENİDEN YAPILANMA

Özülü, 2025’i “zorlu ama yönetilebilir” bir geçiş yılı olarak tanımlarken, 2026 için daha iyimser bir tablo çizdi. Enerji fiyatlarının ve lojistik maliyetlerin kademeli olarak istikrar kazanmasıyla kapasite kullanım oranının %65–66 bandına yükselmesini beklediklerini söyledi:

“2026’nın ikinci çeyreğinden itibaren, kademeli gevşeme politikası ile birlikte fiyat dalgalanmalarının azalmasını, üretim verimliliğinin artmasını ve iç pazarın istikrara kavuşmasını öngörüyoruz. Bu değerlendirme, sektörün önümüzdeki yıl için stratejik olarak dengelenmeye başladığını ve iyileşme sinyallerinin ortaya çıktığını gösteriyor.”

SONUÇ: ÜÇLÜ FORMÜL – MALİYET DİSİPLİNİ, İÇ PAZAR İSTİKRARI, PAZAR ÇEŞİTLENDİRMESİ

Panelin sonunda Özülü, Türk çelik sektörünün geleceğini üç kavramla özetledi:

“Maliyet disiplini + iç pazar dayanıklılığı + ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi. Bu üçlü strateji, Türkiye’nin çelik sanayisini küresel ölçekte rekabetçi ve sürdürülebilir kılacak ana yol haritasını oluşturuyor. DİR düzenlemesiyle yerli üretim desteklenirken, yeşil dönüşüm yatırımları da rekabetin yeni ölçütü haline geliyor. Bugün yaşanan dalgalanma, aslında uzun vadeli bir yeniden yapılanmanın işaretidir. DİR, yerli üretimin çıtasını yükseltecek; yeşil üretim ise Türk çeliğini küresel ligde tutacaktır.”

Özülü’nün açıklamaları, Türkiye çelik sektörünün hem iç talep hem de ihracat tarafında dengelenme sürecine girdiğini ve stratejik planlamayla uzun vadede sürdürülebilir büyümenin mümkün olduğunu gözler önüne serdi.

 

 

Habere Ait Resimler