Cem Üstün: “Sektör Zorlu Bir Dönemden Geçiyor, Ancak Temkinli İyimserlik Var”

Kasım-2025

Türkiye çelik sektörü, küresel dalgalanmaların, sıkı para politikalarının ve korumacılığın gölgesinde zorlu bir dönemden geçiyor. SteelOrbis’in İskenderun’da düzenlediği Piyasa Sohbetleri buluşmasında, sektörün önde gelen temsilcileri mevcut tabloyu masaya yatırdı.

Atakaş Çelik Genel Müdürü Cem Üstün, toplantının en dikkat çeken konuşmacılarından biriydi. Üstün, son iki yıldır talep daralması ve yüksek finansman maliyetleri nedeniyle sektörün ciddi bir “ikili baskı” altında olduğunu vurguladı:

“Eskiden ekonomik durgunluk dönemlerinde faizler düşer, bu piyasaya nefes aldırırdı. Ancak bugün hem talep zayıf hem de finansman maliyetleri yüksek. Bu iki etkenin aynı anda baskı yaratması, sektörde bugüne kadar görülmemiş bir tablo oluşturuyor.”

Atakaş Çelik’in üretimini sürdürdüğünü ve yeni yatırımlarla kapasiteyi artırdıklarını belirten Üstün, üreticilerin temel sıkıntısını net biçimde özetledi:

“İşçilik ve enerji maliyetleri oldukça yüksek. Üreticiler birim maliyetleri düşürmek için tam kapasiteyle çalışmak istiyor ama satacak pazar bulamıyor. Bu, sektörün yaşadığı en büyük ikilem.”

Türkiye’nin 2024 yılı itibarıyla yaklaşık 40 milyon ton ham çelik üretimiyle dünyanın sekizinci büyük üreticisi konumunda olduğunu hatırlatan Üstün, buna karşın iç tüketimin özellikle inşaat sektöründeki yavaşlamaya paralel olarak %10’un üzerinde daraldığını belirtti.

“Deprem sonrası bölgesel talep hareketli görünse de genel tablo hâlâ zayıf. Sanayi ve ihracat ayağında ciddi durgunluk var. Bu da üretim zincirinde bir sıkışma yaratıyor.”

Panelin moderatörü Murat Eryılmaz, ABD’de Donald Trump’ın yeniden seçilme olasılığıyla artan korumacılık trendinin çelik ticaretine olası etkilerini gündeme getirdi. Cem Üstün, bu konuda açık bir tablo çizdi:

“Korumacılık artık küresel bir refleks haline geldi. ABD ve Avrupa kendi sanayilerini korumak için ithalatı sınırlıyor. Bu da ihracata dayalı ülkeler için ciddi zorluklar doğuruyor. Üstelik Trump gibi liderlerin ani kararları, ticaret dengesini bir gecede değiştirebilir.”

“Beş yıllık strateji devri bitti. Artık üç ayda tablo değişiyor. Şirketler kısa vadeli, çevik stratejilerle ayakta kalabiliyor.”

Türkiye’de Çin ve Güney Kore menşeli soğuk haddelenmiş ve boyalı ürünlere karşı yürütülen antidamping soruşturmalarını değerlendiren Üstün, önlemlerin yerli üretimi korumak açısından gerekli olduğunu ancak yanlış uygulanması durumunda sanayiye zarar verebileceğini ifade etti:

“Türkiye’de üretilmeyen ürünleri de koruma kapsamına alırsak, sanayiye zarar veririz. Amaç korumak olmalı, tedariki kesmek değil.”

Türkiye’nin 2025 itibarıyla 2 milyon tonun üzerinde soğuk haddelenmiş sac ve yaklaşık 1,3 milyon ton boyalı sac ithalatı yaptığını belirten Üstün, bu rakamların iç pazarın üretim kapasitesiyle dengelenmesi gerektiğini söyledi ve, “Eğer ithalat tamamen kısıtlanırsa, sanayi zincirinin bir halkası kopar. Özellikle galvanizli ve boyalı ürünler ithal sıcak sacla üretilip ihraç ediliyor. DİR (Dahilde İşleme Rejimi) kapsamında yapılan bu ithalatlar, ihracata doğrudan destek sağlıyor. Kalıcı kısıtlamalar ihracatı da düşürür” dedi.

Cem Üstün, Türkiye’de özellikle galvanizli sac tarafında kapasite fazlası oluştuğunu şu cümlelerle vurguladı:

“Türkiye’de şu anda 18 galvaniz hattı çalışıyor. Toplam kapasite 6 milyon tonun üzerinde. Ancak iç tüketim yaklaşık 4 milyon ton civarında. Bu da 2 milyon tonluk bir kapasite fazlası anlamına geliyor. Bu durum, üreticileri ihracata zorunlu hale getiriyor. Ancak yüksek enerji ve işçilik maliyetleri nedeniyle Çin ve Hindistan gibi ülkelerle fiyat rekabeti yapmak neredeyse imkânsız. Bu nedenle sıcak sacı farklı ülkelerden ithal ediyor, burada galvanizli ürün haline getirip ihraç ediyoruz. Bu, rekabetçi kalmanın en efektif yolu. Avrupa Birliği’nin çelik ithalatına uyguladığı kota sistemleri ve 2026’da devreye alınacak Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Türkiye çelik sektörü için yeni bir dönemin habercisi.”

Üstün, SKDM’nin artık ticaretin merkezinde olduğuna dikkat çekerek, “Avrupa’nın karbon düzenlemeleri artık ticaretin yeni filtresi. Artık ürünün fiyatını sadece kalitesi değil, karbon ayak izi de belirliyor” diye konuştu.

Türkiye’nin, elektrik ark ocaklı üretim modeliyle birçok ülkeye göre daha düşük karbon salınımına sahip olduğunu vurgulayan Üstün, bu durumun önemli bir avantaj yaratabileceğini söyledi:

“Türkiye düşük karbonlu üretim altyapısıyla bu dönüşüme en hazırlıklı ülkelerden biri. Ancak sadece üretimle değil, diplomatik ve teknik hazırlıkla da sürece dahil olmalıyız.”

Bölgesel pazarlarda da dikkat çekici fırsatlar bulunduğuna işaret eden Üstün, özellikle Suriye’nin yeniden inşa sürecinin büyük bir potansiyel barındırdığını ifade etti:

“Suriye neredeyse sıfırdan yeniden kurulacak. Bu süreçte yıllık 5 ila 7 milyon ton arası yeni çelik talebi oluşabilir. Ancak bu ticaretin kalıcı hale gelebilmesi için politik istikrar ve finansal altyapının sağlanması gerekiyor.”

Üstün ayrıca, Türkiye’nin Irak, Mısır ve Kuzey Afrika pazarlarında da yeniden konumlandığını, bu bölgelerdeki talebin 2026 itibarıyla %8–10 büyüme potansiyeline sahip olduğunu belirtti.

Sektörün mevcut görünümünü değerlendirirken “temkinli iyimserlik” ifadesini sıkça kullanan Üstün, değişen küresel dengelere rağmen umutlu bir tablo çizdi:

“Eskiden beş yıllık stratejiler yapılabiliyordu, artık üç ayda tablo değişiyor. Bu yüzden esnek olmak hayatta kalmanın şartı. Zor bir dönemden geçiyoruz ama ortak akılla bu süreci aşmak mümkün.”

Atakaş Çelik’in 2024’te ihracatını %12 oranında artırdığını belirten Üstün, bunun özellikle Avrupa dışı pazarlarda çeşitlenmeyle mümkün olduğunun altını çizerek, şu bilgileri verdi:

“Talep düşse de üretim disiplini, maliyet kontrolü ve pazar çeşitliliği sayesinde ayakta kalıyoruz. 2026 yılına hazırlık dönemindeyiz; yeni pazarlar, yeşil dönüşüm ve enerji verimliliği odaklı stratejilerle ilerliyoruz.”

Cem Üstün’ün değerlendirmeleri, Türkiye çelik sektörünün temel dinamiklerini çarpıcı şekilde özetliyor:

*Zayıf iç talep, yüksek finansman maliyetleri ve enerji yükü üreticiyi zorluyor.

*Korumacılık politikaları ve antidamping önlemleri, ihracata dayalı yapıyı test ediyor.

*SKDM ve karbon dönüşümü, ticaretin yeni oyun kurallarını belirliyor.

*Bölgesel yeniden yapılanma projeleri, orta vadede umut ışığı oluşturuyor.

“Türk çeliği dirençlidir,” diyor Cem Üstün. “Bugün zorluklar büyük, ama sektörün temel gücü; üretim kabiliyeti, esnekliği ve adaptasyon hızıdır. Bu üç unsur bir arada kaldığı sürece, 2026’dan itibaren yeniden büyüme dönemine geçebiliriz.”

Habere Ait Resimler